Bileti ödemek için cebinde yeterli paran olduğundan emin olmalısın.
- You should make sure that you have enough money in your pocket to pay for the ticket.
Otobüse ödemek için param yok.
- I have no money to pay for the bus.
Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
- It is the obligation of every worker to pay taxes.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Sermaye yetersizliği nedeniyle projemizi gerçekleştiremedik.
- We couldn't carry out our project because of a lack of funds.
Sermaye yetersizliği nedeniyle geleceğimiz zorluklarla dolu olacak.
- Our future will be full of difficulties because of lack of funds.
O, fon sağlamada iyidir.
- He's good at fund raising.
Onların fonları bitti.
- They are short of funds.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
İlk maaşın ile ne yapacaksın?
- What are you going to do with your first pay?
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
Sizi ziyaret etmek için geldik.
- We have come to pay you a visit.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Onun için ne kadar ödedin?
- How much did you pay for him?
Tom'un patronu onun çalışmasını takdir ediyor fakat ona zam vermek istemiyor.
- Tom's boss appreciates his work, but he doesn't want to give him a pay raise.
O, bir gün yaptığının hesabını vermek zorunda kalacak.
- Someday she'll have to pay for what she's done.
İndeksli yatırım fonlarına yatırım yapmak istiyorum
- I want to invest in index funds.
Biz para kaynağını tükettik.
- We exhausted our funds.
Tom para kaynağını tüketiyor.
- Tom is running short of funds.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
He paid for his wild youth with a lonely old age.
I pay for everything with my credit card whenever I can.
He paid for his fun in the sun with a terrible sunburn.
It didn't pay him to keep the store open any more.
Many employers have rules designed to keep employees from comparing their pays.
He was allowed to go as soon as he paid.
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
The children shared a pizza after school.
- Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar.
He has not paid his portion of the rent.
- O, kira payını ödemedi.
The bank has raised its dividend by 20%.
- Banka, kar payını % 20 oranında yükseltti.
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
I share your concern.
- Ben endişeni paylaşıyorum.
You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
The distributors are asking for an exceptional margin.
- Dağıtıcılar olağanüstü bir pay istiyorlar.
We left a margin for error in our estimates.
- Tahminlerimizde hata payı bıraktık.
Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
- Tom ve Mary akşam yemeğinden sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştı.
Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
- Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
Do you share common interests?
- Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
... money on things to borrow money from China to pay for it. That's number one. ...
... Somebody has got to pay for it. ...