Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum.
- I would like to pay with a credit card.
Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
- I demanded that he should pay.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
- Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
İlk maaşın ile ne yapacaksın?
- What are you going to do with your first pay?
Tom ona ödediğimiz maaşı hak ediyor.
- Tom deserves the salary we pay him.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Hey! Scott! Faturamı öde!
- Hey! Scott! Pay my bill!
Tom'un söylediklerine dikkat etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to pay attention to what Tom says.
Size söyledim, bacaklarınıza ve ayaklarınıza dikkat etmek zorundaydınız.
- I told you you had to pay attention to your legs and feet.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Özgürlük için bedel ödenmeli.
- One must pay for freedom.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Tom'un patronu onun çalışmasını takdir ediyor fakat ona zam vermek istemiyor.
- Tom's boss appreciates his work, but he doesn't want to give him a pay raise.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Size söyledim, bacaklarınıza ve ayaklarınıza dikkat etmek zorundaydınız.
- I told you you had to pay attention to your legs and feet.
Trafik ışıklarına dikkat etmek zorundayız.
- We must pay attention to the traffic light.
Bu krediyi bir şekilde geri ödemek zorunda kalacağız.
- We'll have to pay back that loan one way or another.
Borçlandığı parayı geri ödemek istiyor.
- He wants to pay back the money he owes.
O, kitap için ödemek zorunda.
- She has to pay for the book.
Tom her şey için kendisi ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay for everything himself.
Bana dikkatini vermen için ne yapabilirim?
- What can I do to make you pay attention to me?
Eğer dikkatini verirsen, bir şey öğrenirsin.
- You might learn something if you pay attention.
Yarın doktoru ziyaret etmeliyim.
- I must pay a visit to the doctor tomorrow.
Ben doktoru ziyaret etmeliyim.
- I must pay a visit to the doctor.
Lütfen kredi kartı ile değil, nakit ödeme yapın.
- Please pay cash, not by credit card.
Peşin ödemek zorunda mıyız?
- Do we have to pay in advance?
Peşin ödemek zorundasın.
- You have to pay in advance.
All the nations that participate in this event paid it a lot of importance.
Tom hesabı ödemek için cüzdanında yeterli parası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think he had enough money in his wallet to pay the bill.
Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.
- Workers in France receive four weeks of paid vacation each year.
İyi ücretli daimi bir iş bulmak zordur.
- It is difficult to find a well paid permanent job.
Onu söylemek için sana ne kadar ödendi?
- How much were you paid to say that?
Tom bugün para ödendiğinden beri aşırı cömert.
- Tom is flush with money since he got paid today.
Aslında bunu yapmak için bana para ödenmektedir.
- I'm actually paid to do this.
Tom Mary'nin söylediklerine dikkat etmek zorunda değil.
- Tom doesn't have to pay attention to what Mary says.
Trafik ışıklarına dikkat etmek zorundayız.
- We must pay attention to the traffic light.
Bu krediyi bir şekilde geri ödemek zorunda kalacağız.
- We'll have to pay back that loan one way or another.
Borçlu olduğu parayı geri ödemek istiyor.
- He wants to pay back the money he owes.
Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.
- Tom is trying to pay off all his debts.
Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.
- I have no objection to paying a special fee if it is necessary.
Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.
- If necessary, I have no objection to paying a special fee.
Ona beş dolar ödedim.
- I paid him five dollars.
Ona beş dolar ödedim.
- I paid five dollars to him.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Çek birine para ödeme yöntemidir.
- A check is a method of paying money to somebody.
Ben gerekli vize ücretleri ödenene kadar seyahata gidemeyeceğim.
- I won't be able to go travelling until the requisite visa fees are paid.
Okullar ve yollar vergilerle ödenen hizmetlerdir.
- Schools and roads are services paid for by taxes.
Bu krediyi bir şekilde geri ödemek zorunda kalacağız.
- We'll have to pay back that loan one way or another.
Borçlandığı parayı geri ödemek istiyor.
- He wants to pay back the money he owes.
O, nazik olmak için öder.
- It pays to be polite.
Her ne zaman birlikte akşam yemeğine çıksak Tom her zaman akşam yemeğini öder.
- Tom always pays for dinner whenever we go out together.
Ben sadece ne yapmak için ödenmişsem onu yaparım.
- I only do what I'm paid to do.
He paid for his fun in the sun with a terrible sunburn.
It didn't pay him to keep the store open any more.
Many employers have rules designed to keep employees from comparing their pays.
He was allowed to go as soon as he paid.
He paid him to clean the place up.
Crime doesn’t pay.
To pay attention.
Please pay attention to the danger signs.
He paid back all the money he owed her.
He paid them back for their conniving.
He paid for his wild youth with a lonely old age.
I pay for everything with my credit card whenever I can.
Her years of Spanish classes finally paid off when she found herself in Mexico and realized she could communicate with people.
I thought the guards would give us trouble, but apparently he had paid them off.
The carrier to Casterbridge came up as Edward stepped into the road, and jumped down from the van to pay toll. . . . The carrier paid his dues.
He too championed the anti-apartheid cause, paid his dues, had his works banned.
And now to-day you've done your duty by her; paid your last respects to her memory, as I may say, and so you have nothing to reproach yourself with.
The pigeon, very offended, flew back to the Bird Woman and, to pay out Mary Poppins, stuck the rose in the ribbon of the Bird Woman's hat.
Being a dentist isn't so glamorous, but it pays the bills.
If you want to dance, you’ve got to pay the fiddler.
The three-day party had been a lot of fun, but now it was time to pay the fiddler.
McColl was the lawyer of choice for those who could pay the freight.
Be off with you, my boy, and play with your caucuses and leading articles and historic parties and great leaders and burning questions and the rest of your toys. I am going back to my counting house to pay the piper and call the tune.
Roosevelt never fully recovered his health, but he refused any regret. I am always willing to pay the piper, he once wrote, when I have had a good dance..
That fellow would milk the settlements somehow, and make his family pay through the nose to keep him out of bankruptcy.
I haven't received the money for a week, so it's time to pay up now.
The advertising should pay for itself.
Some day I'll pay you back for this!.
The children shared a pizza after school.
- Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
He has not paid his portion of the rent.
- O, kira payını ödemedi.
You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
This company uses cheap labor to increase its profit margins.
- Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
The distributors are asking for an exceptional margin.
- Dağıtıcılar olağanüstü bir pay istiyorlar.
I share your concern.
- Ben endişeni paylaşıyorum.
Do you share those concerns?
- O endişeleri paylaşıyor musunuz?
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
Do you share common interests?
- Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
- Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
The bank has raised its dividend by 20%.
- Banka, kar payını % 20 oranında yükseltti.
I agreed to split the bill with Tom.
- Faturayı Tom'la paylaşmayı kabul ettim.
Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
... excited because it's such an enormous need to pay their own world thank you so ...
... pay for my food and pay for an apartment. I can't begin to pay back my student loans.†...