Boşanma genellikle acı bir ayrılıktır.
- Divorce is generally a painful parting.
Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
- This factory manufactures automobile parts.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
İngiltere'nin birçok kısımlarını ziyaret ettim.
- I visited many parts of England.
Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- I intend to take my position as a third party.
Onların tarafında bir hataydı.
- It was a mistake on their part.
Tom onun kısmen hatası olduğunu kabul etti.
- Tom admitted that it was partially his fault.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Yarın partiye gelecekmisin?
- Will you come to the party tomorrow?
Yarın akşam bir partimiz var.
- We have a party tomorrow evening.
Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
- Lunar eclipses can be total or partial.
Kuran'da Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın doğumu hakkında bir bölüm vardır.
- In the Quran there is a part about Saint Mary and the birth of Jesus Christ.
Tom günün daha iyi bir kısmı boyunca rapor üzerinde çalıştı.
- Tom worked on the report for the better part of the day.
Tom Boston'un o kısmında asla bulunmadı.
- Tom had never been in that part of Boston before.
O, parti için giyindi.
- She dressed up for the party.
O, partiye geç geldi.
- He appeared at the party late.
Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu.
- No one was in a hurry to leave the party.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.
- I try to do my part to help the community.
Japonca öğrenmenin zor yanı nedir?
- What is the hard part of learning Japanese?
Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum.
- The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.
Parti için sandalyeler ayırtıldı.
- The seats were reserved for the party.
Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
- These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
Tom evine yakın kısmi-zamanlı bir iş buldu.
- Tom found a part-time job near his home.
Onun işi sadece kısmi bir başarıydı.
- His business was only a partial success.
Vücudunuzun başka herhangi bir yerinde ağrı hissediyor musunuz?
- Do you feel pain in any other part of your body?
Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
- Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
Önemli bir rolüm var.
- I have an important part.
Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
- Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
- Tom, Mary and John shared the cost of the party.
Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
- Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Japonya Asya'nın doğu kesiminde yer almaktadır.
- Japan is in the eastern part of Asia.
O, kentin güney kesiminde yaşıyor.
- He lives in the southern part of the city.
Partiye gelen herkes yiyecek ve içeceğe kendi katkılarını getirmeliler.
- Everyone coming to the party must bring their own contribution to the food and drink.
Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- She had to part with her jewelry box.
O borca batmıştı ve evini elden çıkarmak zorundaydı.
- He was deep in debt and had to part with his house.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
Gold Coast Deputy Mayor David Power took a parting shot at the Crime and Misconduct Commission and his council enemies as he announced his bombshell resignation today.
The parts of a chainsaw include the chain, engine, and handle.
I run the canoe into a deep dent in the bank that I knowed about; I had to part the willow branches to get in; and when I made fast nobody could a seen the canoe from the outside.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I want my part of the bounty.
Fred was part owner of the car.
The first violin part in this concerto is very challenging.
We cannot make a plodding and sensible community—a Holland or a Pennsylvania—out of a national personality which, whether by harsh circumstance or native tendency, is now part genius, part fanatic, and part hard-headed materialist.”.
The part of his hair was slightly to the left.
He left three sonnes, his famous progeny, / Borne of faire Inogene of Italy; / Mongst whom he parted his imperiall state .
to do one’s part.
the Faery knight / Besought that Damzell suffer him depart, / And yield him readie passage to that other part.
Please turn to Part I, Chapter 2.
The mixture comprises one part sodium hydroxide and ten parts water.