parlak

listen to the pronunciation of parlak
التركية - الإنجليزية
shiny

This shampoo makes my hair shiny. - Bu şampuan saçımı parlak yapıyor.

I had never seen such a shiny star. - Böyle parlak bir yıldız hiç görmedim.

brilliant

A brilliant future lay before him. - Parlak bir gelecek onun önünde uzanıyor.

I've come up with a brilliant idea. - Parlak bir fikir ileri sürdüm.

bright

You look happy, so bright and early. - Mutlu, çok parlak ve erken görünüyorsun.

You've got a bright future. - Senin parlak bir geleceğin var.

gorgeous
glittering
luminous
glittery
harsh
splendid

Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather! - Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!

staring
colourful

The flowers were bright and colourful. - Çiçekler parlak ve renkliydi.

polish

If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster. - Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.

gleamy
sniffing
sheene
(Bilgisayar) lum
lamping
glacé
leavening
gloss
brighter

This new screen is much brighter. - Bu yeni ekran çok daha parlak.

The sun shines brighter after the storm. - Güneş fırtınadan sonra daha parlak parla.

vibrant
glorious
glazy
nitid
burnished
minuteness
flamboyant
slang dressed fit to kill, sharp-looking
glace
dazzling
crowning
(zekâ) pyrotechnic
(inci) oriental
flashy
fulgurant
glowing

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

glossy
bright, shining, brilliant, gleaming, garish, aglow; successful, bright, brilliant; glorious, glittering
crystal
flaming
wonderful, brilliant, great; successful
illuminant
pyrotechnical
clear

His blue eyes were clear and bright. - Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.

It was a bright and clear Sunday morning. - Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.

aglow
slang attractive but rather effeminate, pretty (youth)
shining

Tom came to my rescue, like a knight in shining armor. - Tom parlak zırhlı bir şövalye gibi beni kurtarmaya geldi.

The moon was shining bright. - Ay parlak parlıyordu.

luminescent
ardent
flashily
fulgent
effulgent
bright, brilliant, shining, gleaming, glistening; radiant; luminous
brightly

The fire was burning brightly. - Ateş parlak bir şekilde yanıyordu.

The sun shone brightly. - Güneş parlak bir şekilde parladı.

flaring
{s} live

Mars is a promising place where we may be able to live. - Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.

{s} lucent
{s} incandescent
{s} lively
garish
irradiant
gaudy
silken
light

The square was illuminated by bright lights. - Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.

Do you have a bright light for reading? - Okuma için parlak bir ışığınız var mı?

resplendent
ruby
jazzy
lurid
beaming
parlak nokta
highlight
parlak dönem
unfolding
parlak yıldız kümesi
star dust
parlak (renk)
garish
parlak alev
blaze
parlak başarı
triumph
parlak beyaz
brilliant white
parlak buz
(Meteoroloji) glare ice
parlak etiket
(Bilgisayar) glossy label
parlak fikir
brillant idea
parlak fikir
(deyim) brain-wave
parlak fikir
inspiration
parlak fikir
brain child
parlak gelecek
bright future
parlak kağıt
(Bilgisayar,Matbaacılık, Basımcılık) glossy paper
parlak kömür
anthracite
parlak kömür
(Madencilik) hard coal
parlak kırmızı
vermillion
parlak kırmızı
cinnabar
parlak kırmızı
carmine
parlak kırmızı
cardinal
parlak olmayan
dim
parlak sarı
golden
parlak vernik
gloss varnish
parlak yeşil
bright green
parlak ışık
flare
parlak ışık
bright light

The bright light disturbed Markku. - Parlak ışık Markku'yu rahatsız etti.

The square was illuminated by bright lights. - Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.

parlak deri
shiny skin
parlak, mavi renkli gündüz kelebeği
bright, blue day butterfly
parlak alan
(İnşaat) bright field
parlak astar
(Tekstil) lustre lining
parlak başarı
brilliant achievement
parlak başarı
brilliant success
parlak başarı
crowning achievement
parlak başarı
eclat
parlak boya
gloss paint
parlak buluş
brainchild
parlak bölge
(Meteoroloji) bright bands
parlak cila
brilliant polish
parlak daldırma
bright dipping
parlak dönem
flowering
parlak düşünce
brainchild
parlak elbise
zoot suit
parlak fikir
brilliant idea
parlak fikir
brain wave
parlak fikir
brainchild
parlak fikir
inspiration, brainwave; brainstrom
parlak fikir
brainstorm
parlak fikir
wheeze
parlak film
attractive film
parlak gökyüzü
the spangled heavens
parlak gösteri
pageantry
parlak gözlü
starry-eyed
parlak iplik
(Tekstil) glossy yarn
parlak
(Ticaret) a going concern
parlak kaplama
bright plating
parlak kumaş
lustrine
parlak kuşlar
(Hayvan Bilim, Zooloji) galbulidae
parlak kâğıt
satin paper
parlak kömür
anthracite, hard coal
parlak kömür
glance coal
parlak kırmızı
vermilion

Vermilion is one the signifiers of Chinese culture. - Parlak kırmızı, Çin kültürünün göstergelerinden biridir.

parlak kırmızı renk
minium
parlak kırmızı renkli
carmine
parlak metin
(Bilgisayar) sparkle text
parlak mücevher
sparkler
parlak olarak
lustrously
parlak pullu
ganoid
parlak renk
bright color

They like to wear bright colors. - Onlar parlak renkler giymeyi severler.

I like bright colors. - Parlak renkleri severim.

parlak renk
bright colour
parlak renkli
bright colour
parlak reçine
elemi
parlak stok
(Kimya) bright stock
parlak tavlama
bright annealing
parlak taşkömürü
anthracite
parlak tüylü
sleek
parlak ve şeffaf
glare
parlak ve şeffaf yüzey
glare
parlak yüzey
glossy finish
parlak zekâ
sparkle
parlak zekâlı
sparkling
parlak zekâlı
brilliant

I thought you were brilliant. - Senin parlak zekalı olduğunu düşünmüştüm.

Tom is a brilliant young scientist. - Tom parlak zekâlı genç bir bilim adamıdır.

parlak çivit mavisi
peacock blue
parlak ışık
blaze
parlak ışık
dazzle
parlak şey
oriflamme
parlayan, parlak
shining bright
alev gibi parlak
flamboyant
elmas gibi sert ve parlak
adamantine
resimdeki en parlak alanlar
(Fotoğrafçılık) highlights
yuvarlak ve parlak
beady
Büyük köpek burcunun en parlak yıldızı
Dog Star
aklına parlak bir fikir gelmek
to hit on a good idea
büyük ve parlak renkli bir balık
Dorado
en parlak dönem
heyday
en parlak zaman
pride
geleceği parlak
up and coming
geleceği parlak
hopeful
geleceği parlak kimse
white hope
ipekli parlak bir kumaş
lutestring
kral parlak sığırcık
(Tabiat Doğa) (kuş) golden-breasted starling
olmakla beraber/birlikte although: Parlak bir zekâsı olmamakla beraber para kaza
to make money. olan/olup biten all (the events) that took place. olup bitmek to happen, take place. olduğu gibi 1. as (one) is, as (it) is: İnsanları olduğu gibi kabul etmelisin. You should accept people as they are. 2. as it (they) happened: Her şeyi olduğu gibi anlatacağım. I will explain everything as it happened. 3. besides being ..., in addition to being ...; besides having ..., in addition to having ...: Hasta olduğu gibi, yoksul da. Besides being sick, he is poor. olduğu kadar 1. besides being ...; besides having ...: Oda küçük olduğu kadar, karanlık da. Besides being small, the room is dark. 2. as much as possible: Hepsini bitirmek zorunda değilsin, olduğu kadar yap. You don't have to finish it all; do what you can. Olan oldu. What's done is done. olup olacağı all: Bendeki paranın olup olacağı bu kadar. This is all the money I've got on me. Onun olup olacağı bir köy muhtarı. He'll never be anything more than the mayor of a village. Olup olacağımız toprak mı? Are we nothing more than dust? oldum bittim/oldum olası/oldum olasıya for as long as anyone can remember, from time immemorial, always. oldu olmadı It's been just about ...: Bu işe başlayalı on yıl oldu olmadı. It's been just about ten years since he began this job. olmak üzere 1. being: İşyerimizde, ikisi Fransız olmak üzere, yirmi eleman var. In our firm we have twenty personnel, two of whom are French. 2. to be on the point of being: Kahven olmak üzere. Your coffee's just about ready. olur olmaz 1. just any old, whatever, any ... that: Olur olmaz her kitabı okuma! Don't read any old book you happen to see! 2. at random, without thinking: Olur olmaz konuşma! Don't just talk whenever you feel like it
pürüzsüz ve parlak
satin
çok parlak
glaring
التركية - التركية
Parlayan, ışıldayan
Göze çarpacak kadar başarılı
Göze çarpacak kadar başarılı: "Birinci İnönü Harbini parlak bir zaferle kazandık."- A. Gündüz
Temiz ve ışıklı: "Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı / Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı."- F. N. Çamlıbel
Yüzü güzel (oğlan)
Temiz ve ışıklı
Parlayan, ışıldayan: "Siyah, çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu."- H. E. Adıvar
celi
(Osmanlı Dönemi) SAKIB
ruşen
ipil
الإنجليزية - التركية

تعريف parlak في الإنجليزية التركية القاموس.

aniden patlamalı bir şekilde parlak hale gelen yıldız (terim, ismin çağrıştırdığ
nova
parlak
المفضلات