If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The game's outcome hangs on his performance.
- Oyunun sonucu onun performansına bağlı.
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
His acting left nothing to be desired.
- Onun oyunculuğu mükemmeldi.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Just then, the workers in the park brought over some small playing cards.
- Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.
I am playing a browser game.
- Bilgisayar oyunu oynuyorum.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
Do you like game shows?
- Oyun programlarından hoşlanıyor musun?
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.