oyunculuk

listen to the pronunciation of oyunculuk
التركية - الإنجليزية
playful
show business
fun
show biz
acting

Jane has been acting in movies since she was eleven. - Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.

Tom got an acting job in Hollywood. - Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.

trickery, deceitfulness
playfulness
playfulness, frolicsomeness
being a player (of a game)
histrionics
acting, being an actor or actress
biz
oyun
{i} game

If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console. - Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.

These games are listed under the adult category. - Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.

oyun
play

The baby is playing with some toys. - Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.

Daddy, may I go out and play? - Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?

oyunculuk yapmak
Fun to do
oyun
performance

Has the performance started yet? - Oyun henüz başladı mı?

The game's outcome hangs on his performance. - Oyunun sonucu onun performansına bağlı.

oyun
{i} act

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

I don't think he's a great actor. - Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.

oyun
hoax

I believe it's all a hoax. - Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.

oyun
stage play
oyun
trick

It is no use trying to play a trick on me. - Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.

Mike played a bad trick on his brother. - Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.

oyun
acting

His acting left nothing to be desired. - Onun oyunculuğu mükemmeldi.

Tom got an acting job in Hollywood. - Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.

oyun
canard
oyun
{i} playing

When I was playing video games in the living room, Mother asked me if I would go shopping with her. - Oturma odasında video oyunları oynarken annem bana onunla birlikte alışverişe gidip gitmeyeceğimi sordu.

The baby is playing with some toys. - Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.

oyun
pretense
oyun
piece

Climbing that mountain was a piece of cake. - O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.

oyun
representment
oyun
wiles
oyun
jeu (fr)
oyun
presentation
oyun
intrigue
oyun
dalliances
oyun
sham
oyun
spectacle
oyun
representation
oyun
sell

The toy seller was very friendly. - Oyuncak satıcısı çok samimiydi.

That toy is selling like hot cakes. - O oyuncak çok satılıyor.

oyun
prank

Stop playing pranks on me! - Bana oyun oynamayı kes!

oyun
ruse
oyun
artifice
oyun
show

The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays. - Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.

I'll show you how this game is played. - Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.

oyun
dodge
Oyun
gameplay
oyun
playgrounds
oyun
gamers
oyun
diversion
OYUN
(Askeri) gaming
oyun
device
oyun
wheeze
oyun
sport
oyun
presentment
oyun
dance, folk dance
oyun
play, theatrical presentation
oyun
dance

He knows many folk dances. - O birçok halk oyunu biliyor.

oyun
trick, ruse
oyun
frolic
oyun
game; play, performance; drama; dance; trick, ruse, game, hoax, prank
oyun
wrestling a movement designed to throw one's opponent off guard
oyun
gull
oyun
stratsgem
oyun
pelota
oyun
rounders
oyun
chouse
oyun
double

I enjoy playing doubles with Tom. - Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.

oyun
gouge
oyun
flimflam
oyun
ludo
oyun
practice

Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place. - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.

oyun
cheat
oyun
gambol
oyun
stratagem
oyun
dalliance
yardımcı oyunculuk yapmak
understudy
التركية - التركية
Sahne sanatçılığı
Düzencilik, hilecilik
Sahne sanatçılığı: "Oyunculuk ki, o devirde toplum dışı bir parya işi sayılmaktadır."- H. Taner
Oyun oynama işi
Oyun
(Osmanlı Dönemi) DÜABE
Oyun
baziçe
Oyun
(Osmanlı Dönemi) LAG
Oyun
lub
Oyun
(Osmanlı Dönemi) DEYDENUN
Oyun
(Osmanlı Dönemi) ŞEMA'
oyun
Şaşkınlık uyandırıcı hüner
oyun
Teniste taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
oyun
Hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
oyun
Kumar
oyun
Taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
oyun
Hile, düzen, desise, entrika
oyun
Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi
oyun
Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes
oyun
Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
oyun
Hile, düzen, desise, entrika: "Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir."- H. Taner
oyun
Eski Türkler'de şaman, baksı, kam, ozan gibi adlar verilen büyücü-şairler için kullanılan bir başka sözcük
oyun
Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
oyun
Kumar: "Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar."- P. Safa. Şaşkınlık uyandırıcı hüner
oyun
Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma
oyun
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor."- H. E. Adıvar
oyun
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
oyun
Oğuz Atay'ın yarattığı, yazınsal karakterlerin genel davranış biçimi
oyunculuk
المفضلات