I wrapt my selfe in Palmers weed, / And cast to seeke him forth through daunger and great dreed.
I cast up the notches on my post, and found I had been on shore three hundred and sixty-five days.
The cast would need a great deal of machining to become a recognizable finished part.
He’s in the cast of Oliver.
The actor’s career lasted for thirty years.
- Oyuncunun kariyeri 30 yıl sürdü.
Charlie Chaplin is an actor.
- Charlie Chaplin bir oyuncudur.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
That man is a famous cabaret performer.
- O adam ünlü bir kabare oyuncusu.
The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
- Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
I hear that you are a good tennis player.
- Ben, iyi bir tenis oyuncusu olduğunu duyuyorum.
He is by far the best player on the team.
- O, açık ara farkla takımda en iyi oyuncudur.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
She would often play tricks on me.
- Sık sık bana oyunlar oynardı.
I trained the dog to do tricks.
- Oyun yapması için köpeği eğittim.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
His acting left nothing to be desired.
- Onun oyunculuğu mükemmeldi.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
I am playing a browser game.
- Bilgisayar oyunu oynuyorum.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
We are basketball players.
- Biz basketbol oyuncusuyuz.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
- Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.