oynat

listen to the pronunciation of oynat
التركية - الإنجليزية
play

He got a new CD player yesterday. - O dün yeni bir CD oynatıcı aldı.

The DVD player replaced the videotape player. - DVD oynatıcı, video kaset oynatıcının yerini aldı.

(Bilgisayar) animate
{f} removing
oyna
{f} play

It is dangerous for children to play in the street. - Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.

I will teach you to play chess. - Sana satranç oynamayı öğreteceğim.

oyna
{f} playing

I like playing football. - Futbol oynamayı severim.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

otomatik oynat
(Bilgisayar) auto-play
oyna
(Bilgisayar) poke

Tom doesn't know how to play poker. - Tom nasıl poker oynayacağını bilmiyor.

He used to play poker with us. - O, bizimle poker oynardı.

video oynat
(Bilgisayar) play video
oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Oyna
curveball
görüntü oynat
(Bilgisayar) play videos
oyna
toy

Don't play with that gun. It's not a toy. - O silahla oynama, o bir oyuncak değil.

Bill often plays with toys by himself. - Bill genellikle tek başına oyuncakları ile oynar.

oynat
المفضلات