oturulmaz

listen to the pronunciation of oturulmaz
التركية - الإنجليزية
uninhabitable

This house is uninhabitable. - Bu ev içinde oturulmaz.

{a} that is not fit to be inhabited
Not inhabitable; not able to be inhabited
{s} not suitable for residence
not fit for habitation
If a place is uninhabitable, it is impossible for people to live there, for example because it is dangerous or unhealthy. As parts of the world become uninhabitable, millions of people will try to migrate to more hospitable areas. a young couple turning an uninhabitable wreck into their first home. habitable. if a place is uninhabitable, it is impossible to live in
otur
{f} sitting

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.

Two children are sitting on the fence. - İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.

otur
have a seat
otur
sit

The paint on the seat on which you are sitting is still wet. - Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.

May I sit next to you? - Senin yanına oturabilir miyim?

otur
{f} sit down

Tom asked Mary to sit down for a while. - Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.

Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door. - John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.

otur
rooms

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

otur
dwelt
otur
taken a seat
otur
take a seat
otur
{f} abode
otur
{f} dwelling
otur
took a seat
otur
live in

I now live in a very small house. - Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.

Do you live in this building? - Bu binada mı oturuyorsun?

otur
reside

I do not need a residense permit because I am from Iceland. - Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.

Tom currently resides in Boston. - Tom şu anda Boston'da oturuyor.

otur
{f} dwell
otur
be seated

Please be seated, ladies and gentlemen. - Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.

Would you like to be seated? - Oturmak ister misiniz?

otur
sat

They sat under a tree. - Bir ağacın altına oturdular.

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.

otur
sit-down

bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.

otur
abided
التركية - التركية

تعريف oturulmaz في التركية التركية القاموس.

otur
Artvin yöresinde yetiştirilen bir zeytin cinsi
oturulmaz
المفضلات