I don't get much exercise sitting in the office all day.
- Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
She spends a pretty good chunk of time just sitting there and looking out the window.
- O orada oturarak ve pencereden dışarı bakarak oldukça çok zaman harcamaktadır.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like to live in the same house as us.
- Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.