The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
Tom saw a girl sitting all alone, so he went over to talk to her.
- Tom yapayalnız oturan bir kız gördü, bu yüzden onunla konuşmaya gitti.
How many inhabitants are there?
- Kaç tane oturan kişi var?
Inhabitants were not permitted to enter the area.
- Oturanların alana girmesine izin verilmedi.
The residents were curious about other people's business.
- Oturanlar başkalarının işleri hakkında meraklılardı.
The residents made complaints about the noise.
- Oturanlar gürültü hakkında şikayette bulundular.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
They sat under a tree.
- Bir ağacın altına oturdular.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.