Öteki takım bizi hafife aldı.
- The other team took us lightly.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Başka seçeneğim yoktu.
- I had no other choice.
Başkalarıyla konuşurken, kollarınız çaprazlama bağlı şekilde onu yapıyorsunuz.
- When you talk to others, you're doing it with your arms crossed.
Bizim iki kedimiz var, biri beyaz, diğeri siyahtır.
- We have two cats; one is white, and the other is black.
Onun iki kedisi var. Biri beyaz ve diğeri siyah.
- She's got two cats. One's white and the other is black.
Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme!
- Don't expect others to think for you!
Tom'dan başkasının bunu almayı istemesi pek olası değil.
- It's unlikely that anyone other than Tom would be interested in buying this.
O, geçen gün yeni bir ev satın aldı.
- She bought a new house the other day.
Geçen gün bahsettiğim araba bu.
- This is the car I spoke of the other day.
Tom'tan başka kimsenin onu yaptığını hiç görmedim.
- I've never seen anyone other than Tom do that.
Bu gün başka sıradan bir gün gibi başladı.
- This day started like any other ordinary day.
Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
- To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
Bundan başka herhangi bir şey yapma.
- Don't do anything other than this.
Bundan başka boyutlarda var mı?
- Do you have this in other sizes?