تعريف ortaya في التركية الإنجليزية القاموس.
- between
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
The rivalry between them was soon apparent.
- Onların aralarındaki rekabet kısa sürede ortaya çıktı.
- (Bilgisayar) middle
I want to sit in the middle.
- Ortaya oturmak istiyorum.
- emergence
Enlightenment is man's emergence from his self-incurred immaturity.
- Aydınlanma, insanın kendi kendine maruz kaldığı olgunlaşmamışlıktan ortaya çıkmasıdır.
- (Bilgisayar) center
- emerged from
- ortaya çıkmak
- show up
- orta
- {s} central
He's back from his travels in Central Asia.
- Orta Asya'daki seyahatlerinden döndü.
Austria is a parliamentary republic in central Europe and consists of nine federal states.
- Avusturya, Orta Avrupa'da parlamenter bir cumhuriyettir ve dokuz federal eyaletten oluşur.
- ortaya çıkarmak
- reveal
I threatened to reveal his secret.
- Onun sırrını ortaya çıkarmakla tehdit ettim.
- orta
- medium
I like my steak medium.
- Bifteğimi orta büyüklükte severim.
I like my steak cooked medium rare.
- Bifteğimi orta pişmiş severim.
- orta
- mean
This does not mean that they have nothing in common with other peoples.
- Bu, onların diğer insanlarla ortak bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.
Tom doesn't have a mean bone in his body.
- Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.
- orta
- middle
This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
- Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
The middle finger is the longest.
- En uzun parmak orta parmaktır.
- ortaya çıkarmak
- find out
- orta
- mid
That place is in the middle of nowhere.
- O yer hiçbir yerin ortasında değildir.
Don't speak in the middle of a lesson.
- Dersin ortasında konuşma.
- ortaya çıkmak
- arise
- ortaya çıkmak
- appear
- ortaya koymak
- produce
- ortaya çıkarmak
- conceive
- ortaya çıkarmak
- detect
- ortaya koymak
- to put forward, to expose, to exhibit, to manifest
- ortaya çıkmak
- emerge
- ortaya çıkmak
- turn up
- ortaya atmak
- come up with
We'll have to come up with something soon.
- Yakında bir şey ortaya atmak zorunda kalacağız.
- ortaya koymak
- set forth
- ortaya koymak
- 1. to bring up (a matter), put forth (something) for consideration. 2. to create, produce
- ortaya koymak
- exhibit
- ortaya koymak
- exert
- ortaya çıkarmak
- discover
- ortaya çıkarmak
- bring out
Poverty does more to bring out the worst in people and conceal the best than anything else in the world.
- Yoksulluk insanlardaki en kötüyü ortaya çıkarmak ve en iyiyi gizlemek için dünyadaki başka her şeyden daha fazlasını yapar.
- ortaya çıkarmak
- unearth
- ortaya çıkmak
- come forward
- ortaya çıkmak
- 1. to appear, come on the scene. 2. (for something) to come to light
- ortaya dökmek
- uncloak
- ortaya dökmek
- make public
- ortaya koymak
- put forward
- ortaya koymak
- centre
- ortaya koymak
- expose
- ortaya koymak
- manifest
- ortaya koymak
- reveal
- ortaya çıkarmak
- disclose
- ortaya kmak
- exit out
- ortaya konulmak
- be introduced
- ortaya koymak
- introduce
- ortaya çıkarma
- expose
Tom threatened to expose the whole thing.
- Tom her şeyi ortaya çıkarmakla tehdit etti.
You must expose the impostors.
- Sen sahtekarları ortaya çıkarmalısın.
- ortaya çıkarmak
- Expose, reveal
- ortaya çıkarmak
- Find out, determine, detect, discover, unravel
- ortaya çıkarmak
- Create
- ortaya çıkarmak
- Bring to light
- ortaya çıkmak, farkına varılmak, anlaşılmak
- appeared to be aware, be understood
- ortaya ait
- medial
- ortaya almak
- to put (someone, something) in the middle; to surround
- ortaya atmak
- to suggest, throw (something) out for consideration
- ortaya atmak
- to suggest, to put sth forward, to bring sth up, to bring sth forward, to raise, to propound
- ortaya atılmak
- a) to come forward, to offer oneself b) to be put forward
- ortaya atılmak
- 1. to be suggested, be proposed, be thrown out for consideration. 2. to sally forth, go forth
- ortaya bir balgam atmak vulg
- to throw a monkey wrench into the works, say something that upsets things (just at a point when all's going well)
- ortaya dökme
- divulgation
- ortaya dökme
- airing
- ortaya dökme
- apocalypse
- ortaya dökmek
- to disclose, make public
- ortaya dökmek
- divulge
- ortaya dökmek
- air
- ortaya dökmek
- publish
- ortaya dökülmemiş
- unaired
- ortaya ekleme
- intercalation
- ortaya gelmek
- center
- ortaya gelmek
- centre [Brit.]
- ortaya kaydırma
- centershift
- ortaya konan para
- stake
- ortaya konan para
- pot
- ortaya konan para
- pool
- ortaya konulan
- confessed
- ortaya koymak
- put forth
- ortaya koymak
- present
- ortaya koymak
- execute
- ortaya koymak
- prove
- ortaya koymak
- propound
- ortaya vurmak
- to expose; to disclose; to make public
- ortaya yerleştirmek
- centre [Brit.]
- ortaya yerleştirmek
- center
- ortaya çekici kuvvet
- centripetal force
- ortaya çıkabilir
- discoverable
- ortaya çıkarma
- discovery
- ortaya çıkarma
- exposure
- ortaya çıkarma
- (Hukuk) detection, uncover
- ortaya çıkarma
- disclosure
- ortaya çıkarma
- ascertainment
- ortaya çıkarmak
- search out
- ortaya çıkarmak
- lay bare
- ortaya çıkarmak
- pick out
- ortaya çıkarmak
- ferret out
- ortaya çıkarmak
- uncover
- ortaya çıkarmak
- 1. to expose, reveal, bring to light. 2. to create, introduce (a new thing)
- ortaya çıkarmak
- uncloak
- ortaya çıkarmak
- show up
- ortaya çıkarmak
- a) to find out, to determine, to detect, to discover, to unravel b) to expose, to reveal c) to bring to light d) to unearth e) to create
- ortaya çıkarmak
- hit off
- ortaya çıkarmak
- bring into the open
- ortaya çıkarmak
- throw into relief
- ortaya çıkarmak
- sift out
- ortaya çıkarmak
- (Hukuk) to detect
- ortaya çıkarmak
- get at
- ortaya çıkarmak
- smoke out
- ortaya çıkarmak
- expose
Tom threatened to expose the whole thing.
- Tom her şeyi ortaya çıkarmakla tehdit etti.
Dan resolved to write a lengthy article to expose Linda's illegal deals.
- Dan Linda'nın yasa dışı işlerini ortaya çıkarmak için uzun bir makale yazmaya karar verdi.
- ortaya çıkarmak
- bring to pass
- ortaya çıkarılabilir
- detectable
- ortaya çıkarılamaz
- indiscoverable
- ortaya çıkarılamaz
- unascertainable
- ortaya çıkarılmamış
- undiscovered
- ortaya çıkma
- emanation
- ortaya çıkma
- appearance
He was surprised by the sudden appearance of his friend.
- Arkadaşının aniden ortaya çıkmasına şaşırdı.
I was surprised by his sudden appearance.
- Aniden ortaya çıkmasına şaşırdım.
- ortaya çıkma
- dawn
- ortaya çıkma
- arrival
- ortaya çıkmak
- spring
- ortaya çıkmak
- fall out
- ortaya çıkmak
- shape
- ortaya çıkmak
- crop up
- ortaya çıkmak
- offer
- ortaya çıkmak
- crop out
- ortaya çıkmak
- come in view
- ortaya çıkmak
- burst
- ortaya çıkmak
- come in sight
- ortaya çıkmak
- come out
- ortaya çıkmak
- outcrop
- ortaya çıkmak
- surface
- ortaya çıkmak
- come into the open
- ortaya çıkmak
- spawn
- ortaya çıkmak
- approve oneself
- ortaya çıkmak
- a) to appear, to show oneself b) to arise c) to come out, to transpire
- ortaya çıkmak
- come along
- ortaya çıkmak
- debouch
- ortaya çıkmak
- occur
- ortaya çıkmamak
- keep oneself close
- ortaya/ortalığa düşmek
- to become a prostitute
- ortaya çıkmak
- come up
I think it wouldn't be too hard to come up with a better system.
- Sanırım daha iyi bir sistemle ortaya çıkmak çok zor olmazdı.
- ortaya çıkma
- occurrence
- orta
- moderate
I always drive at a moderate speed.
- Ben her zaman orta hızda araba sürerim.
Moderate exercise in the evening helps induce sleep.
- Akşamları orta derecede egzersiz uyumaya yardım eder.
- temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp ortaya koymak
- rehash
- ortaya atmak
- suggest
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
- Orta
- (Tıp) medius
- orta
- center
We sat in the center of the room.
- Odanın ortasına oturduk.
The skyscraper is in the center of the city.
- Gökdelen şehrin ortasındadır.
- orta
- mediocre
- orta
- {i} midst
The dark night of the soul is death in the midst of life.
- Ruhun karanlık gecesi hayatın ortasındaki ölümdür.
He fainted in the midst of his speech.
- Konuşmasının ortasında bayıldı.
- ortaya çıkmak
- rise
- birdenbire ortaya çıkmak
- (Dilbilim) bob up
- orta
- centre point
- orta
- indifferent
- orta
- (Dilbilim) half open
- orta
- counter
- orta
- in-between
- orta
- (Meteoroloji) mediocris
- orta
- cross-ball
- orta
- med
The Medieval Era gave way to the Renaissance.
- Orta çağ Rönesansa yol açtı.
Is early medieval glass production a continuation of Roman glass technology?
- Erken Ortaçağ cam üretimi Roma cam teknolojisinin bir devamı mıdır?
- orta
- center point
- orta
- mid-
She married again in her mid-forties.
- Kırklı yaşların ortalarında tekrar evlendi.
Hazelnuts are harvested in mid-autumn.
- Fındık sonbaharın ortasında hasat edilir.
- orta
- normal
I thought that my girlfriend was normal, but she turned out to be a succubus!
- Kız arkadaşımın normal olduğunu düşündüm ama onun bir şeytan olduğu ortaya çıktı.
His normal position is third baseman.
- Onun normal pozisyonu üçüncü orta saha oyuncusu.
- ortaya atmak
- throw out
- ortaya atmak
- bring something up
- ortaya atmak
- put something forward
- ortaya koyma
- (Ticaret) performance
- ortaya koyma
- manifestation
- ortaya koyma
- exposure
- ortaya çıkan
- generated
- ortaya çıkarmak
- introduce a new thing
- ortaya çıkarmak
- unfold
- ortaya çıkarmak
- bring light
- ortaya çıkarmak
- ascertain
- ortaya çıkarmak
- determine
- ortaya çıkarmak
- deduce
- ortaya çıkarmak
- unravel
- ortaya çıkarmak
- unlock
- ortaya çıkmak
- unfold
- ortaya çıkmak
- come forth
- ortaya çıkmak
- come to light
- ortaya çıkmak
- come into view
- ortaya çıkmak
- come out of
- ortaya çıkmak
- ensue
- ortaya çıkmak
- out
- sonucunda ortaya çıkan
- resultant
- orta
- medial
- orta
- median
- orta
- midpoint
- orta
- middling
- orta
- average
She earns on average ten pounds a week.
- O, bir haftada ortalama 10 pound kazanır.
He will get an average mark at best.
- En iyi halde ortalama bir not alacak.
- orta
- tolerable
- orta
- fair to middling
- orta
- mezzo
- orta
- intermediate
Intermediate and advanced language courses are given in the language being learned.
- Orta ve ileri dil kursları öğretilen dilde verilir.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
- orta
- centre
- orta
- fair
- orta
- media
- orta
- centro-
- ortaya atmak
- propound
- ortaya atmak
- pose
- ortaya atmak
- bring forward
- ortaya koyma
- exhibition
- ortaya koymak
- betray
- ortaya çıkan
- emergent
- ortaya çıkarmak
- call forth
- ortaya çıkarmak
- think up
- ortaya çıkarmak
- elicit
- ortaya çıkarmak
- pose
- ortaya çıkarmak
- introduce
- ortaya çıkarmak
- trace
- ortaya çıkarmak
- bring about
- ortaya çıkma
- occurance
- ortaya çıkma
- emergence
Enlightenment is man's emergence from his self-incurred immaturity.
- Aydınlanma, insanın kendi kendine maruz kaldığı olgunlaşmamışlıktan ortaya çıkmasıdır.
- ortaya çıkmak
- revive
- ortaya çıkmak
- transpire
- ortaya çıkmak
- come on
- ortaya çıkmak
- develop
- ortaya çıkmak
- come of
- ortaya çıkmak
- set in
- ortaya çıkmak
- break through
- ortaya atmak
- put forward
- ortaya atmak
- raise
- bulup ortaya çıkarmak
- To find out
- orta
- the middle
- orta
- ın the middle
- orta
- of medium
- ortaya çıkmak
- popped up