ortak

listen to the pronunciation of ortak
التركية - الإنجليزية
partner

The two men were business partners. - İki adam iş ortaklarıydı.

They agreed to form a joint partnership. - Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.

common

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

Though they're twins, they don't have many interests in common. - Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.

mutual

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

We have a mutual friend. - Ortak bir arkadaşımız var.

joint

They worked jointly on this project. - Bu proje üzerinde ortaklaşa çalıştılar.

They made a joint decision to divorce. - Boşanmak için ortak bir karar aldılar.

partner, associate; common, shared, joint, mutual, communal, collective, corporate
(Biyokimya) covalent

What is a covalent bond? - Ortak değerlikli bağ nedir?

(Kanun) stockholder

The stockholders are making money hand over fist. - Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.

co_partner
(Politika, Siyaset) combined
cooperative
communal

The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms. - Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.

(Ticaret) shareholding
(Ticaret) co-partner
public
concerted
in common

Though they're twins, they don't have many interests in common. - Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.

Tom and Mary have nothing in common. - Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.

spouse
(Ticaret) part owner
interested
identic
mate
collaborator
consociate
party
copartner
conjunct
cooperator
(karar) agreed
sympathetic
sidekick
fellow
partner; associate
collective

The consequence of individual crimes should be collective punishment. - Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.

common, held in common, shared
pard
(Hukuk) collective, common, joint, associated
associate

The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals. - Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.

Dan lied to his associates. - Dan, ortaklarına yalan söyledi.

partner , common (adj)
dormant partner
fellow wife (in a polygamous household)
shareholder
privy
comprehensive
coheir
helpmate
co
unanimous
corporate
universal
associated
commutual
cosignatory
ortak görüş
consensus
ortak üretim
(Askeri) co-production
ortak ürün
(Ticaret) joint product
ortak üye
(Kanun,Ticaret) associate member
ortak farkındalık
Common awareness
ortak gider
public expenditure
ortak güvenlik
Collective security
ortak kullanım alanı
shared areashared spacecommunual area
ortak olmak
participate

I wanted to participate. - Ortak olmak istiyordum.

ortak payda
(Politika Siyaset) common ground
ortak tarım politikası
(Ticaret) common agricultural policy
ortak yönetim
joint management
ortak zorunlu ders
Common compulsory course
Ortak Araştırma Merkezi
(Hukuk) (OAM) Joint Research Centre
Ortak Dış ve Güvenlik Politikası
(Hukuk) Common Foreign and Security Policy (CFSP)
Ortak Gümrük Tarifesi
(Hukuk) (OGT) Common Customs Tariff (CCT)
Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası
(Hukuk) Common Security and Defence Policy (CSDP)
Ortak Pazar
the Common Market, the European Economic Community
Ortak Taşımacılık Politikası
(Hukuk) Common Transportation (Transport) Policy
Ortak Transit ve Tek İdari Belge
(Hukuk) (SAD) Common Transit and Single Administrative Document (SAD)
Ortak pazar
Common Market
Ortak pazar
European Community
Ortak pazar
European Economic Community
ortak Pazar
the Common Market
ortak alan
common area
ortak alan
common area , common field
ortak amaç
(Hukuk) shared commitment
ortak anlayış belgesi
document of understanding(DOU)
ortak anten
communal aerial, common antenna
ortak anten
stack
ortak arkadaş
mutual friend

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

Tom and Mary have several mutual friends. - Tom ve Mary'nin birkaç ortak arkadaşı var.

ortak batarya sinyalleşmesi
(Askeri) common battery signaling
ortak bazlı
common-base
ortak bağlayıcı elemanları
common fasteners
ortak bağımsız kuruluşlar
(Hukuk) common independent institutions
ortak bildiri
(Hukuk) joint communiqué
ortak bilgi mübadele sözlük ve dili
(Askeri) common information exchange glossary and language
ortak bir davranış izlemek
(Hukuk) to proceed by common action
ortak bölge
(Pisikoloji, Ruhbilim) common region
ortak devlet
(Hukuk) associated state
ortak devletler
(Hukuk) associated states
ortak değerler
(Hukuk) common values
ortak dil
interlanguage
ortak dil
common language
ortak donanım
common hardware
ortak duvarlı ev
semidetached house
ortak duygu
fellow-feeling
ortak düzenleme
(Pisikoloji, Ruhbilim) coregulation
ortak düzenleme
co-regulation
ortak düzenli kuruluşlar
(Politika, Siyaset) coordinated organisation
ortak düşünce
collective notion
ortak dış politika
(Hukuk) common foreign policy
ortak egemenlik
(Hukuk) condominium
ortak eksenli
coaxal
ortak eksenli
coaxial
ortak elektronlar
paired electrons
ortak emitörlü
common-emitter
ortak etmek
to make (someone) a partner, take (someone) on as a partner
ortak etmek
partner
ortak etmek
associate
ortak etmen
coefficient
ortak eylem
(Hukuk) joint action
ortak finansman
(Hukuk) co-finance, joint financing
ortak girişim
(Hukuk) joint venture
ortak girişim
collective
ortak girişim
joint adventure
ortak girişim
joint undertaking
ortak görüşle bir araya gelen topluluk
camp
ortak harekat modelleme, planlama ve simülasyon stratejisi; Bilgisayarlı İntikal
(Askeri) common operational modeling, planning, and simulation strategy; Computerized Movement Planning and Status System
ortak hat
unibus
ortak havacılık tüzüğü
(Hukuk) joint aviation regulations (jars)
ortak hesap
joint account
ortak ilkeler
(Hukuk) joint principles
ortak istihbarat veritabanı
(Askeri) common intelligence database
ortak istihdam değerlendirmesi
(Hukuk) joint employment review
ortak istihkaklar listesi
(Askeri) common table of allowance
ortak iyilik
collective ownership
ortak işlem-dizin
shared procedure
ortak kanal iç anahtarlama sinyalleşmesi
(Askeri) common channel interswitch signaling
ortak kapasite
mutual capacitance
ortak karar
(Hukuk) co-decision
ortak karar
joint resolution
ortak karar
agreed decision
ortak kat
ortakkat
ortak keçeler
common seals
ortak komisyon
(Hukuk) joint commission
ortak komite
(Hukuk) joint committee
ortak koşullar
(Hukuk) standart clauses
ortak kullanma
collectivization
ortak kullanmak
share
ortak mal sahibi
joint owner
ortak mal sahipliği
parcenary
ortak meclis
(Hukuk) common assembly
ortak merkezli
concentric
ortak mirasçı
coheir
ortak mirasçı kadın
coheiress
ortak mod
common mode
ortak mutabakatla
(Hukuk) by common accord
ortak müktesebat
(Hukuk) acquis communautaire
ortak mülkiyet
collective ownership
ortak mülkiyet
tenancy in common
ortak mülkiyet
community ownership
ortak niyet bildirgesi
(Hukuk) memorandum of understanding
ortak normlar
(Hukuk) common standards
ortak olarak
commonly
ortak olma
intercommunity
ortak olmak
1. to participate in, share in. 2. to become a partner with; to become partners
ortak olmak
interest
ortak olmak
be a party to
ortak olmak
partner
ortak olmak
make one
ortak olmak
club together
ortak olmak
associate oneself
ortak olmak
club
ortak olmak
share in
ortak olmak
become partners
ortak olmak
a) to become a partner (with) b) to share
ortak olmak
associate
ortak papazlık yönetimindeki kilise
collegiate church
ortak payda
common denominator

He's trying to appeal to the least common denominator. - O en küçük ortak paydaya itiraz etmeye çalışıyor.

ortak pazar örgütü
(Hukuk) common market organisation
ortak piyasa düzeni
(Hukuk) common market organisations
ortak program
common program
ortak rapor
(Hukuk) joint report
ortak rızayla
(Hukuk) by common accord
ortak salım
associated emission
ortak savunma
(Hukuk) common defence
ortak soruşturma ekibi
(Hukuk) joint investigation team
ortak tahlil
(Hukuk) joint analysis
ortak tam bölen
math . common divisor, common factor
ortak tambölen
common factor
ortak teknik özellikler; termal görüntüleme sistemi
(Askeri) technical interface specification; thermal imaging system
ortak telefon hattı
party line
ortak terim
uniterm
ortak teçhizat grubu
(Askeri) common equipment group
ortak tutum
(Hukuk) Common Position, Joint Position
ortak tutum izlemek
(Hukuk) to proceed by common action
ortak varis
coparcener
ortak varis
coheir
ortak varis
parcener
ortak varislik
coparcenary
ortak varislik
parcenary
ortak veri köprüsü idare sistemi
(Askeri) common data link management system
ortak veri tabanı
common data base
ortak yapmak
cut in
ortak yazar
coauthor
ortak yazılım
common software
ortak yer istasyonu; Kıta Amerikası yer istasyonu
(Askeri) common ground station; continental United States ground station
ortak yön
community
ortak yönetim
(Hukuk) codetermination
ortak çarpan
ratio of a geometrical progression
ortak çıkar
(Hukuk) common interest
ortak çıkar ilişkisi
privity
ortak ölçülmez sayılar
math . incommensurable numbers
ortak ölçülür sayılar
math . commensurable numbers. O
ortak özellikleri olan grup
species
ortak özellikleri olmak
osculate
ortak üye ülkeler
(Politika, Siyaset) associated countries
ortak üyelik
(Hukuk) associate member
ortak şalterler arası anahtarlama değişkeni
(Askeri) common interswitch rekeying variable
Orta Amerika Ortak Pazarı
(Hukuk) Central American Common Market
Ortak karar
codecision
kurucu ortak
(Ticaret) cofounder
sınırı ortak olmak
join
avrupa ortak pazarı
(Ticaret) common market
birçok ortak noktası olmak
(deyim) have something in common
hukuki ortak
(Ticaret) associate
kurucu ortak
(Ticaret) co founder
التركية - التركية
Kuma: "Kendi üstüne bir ortağın getirilmesi Emeti'nin pek ziyade gücüne gitmişti."- E. E. Talu
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek: "Edebiyata şiirle başlamak, büyük küçük bütün yazarlarda görülen ortak bir yöndür."- N. Cumalı
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar: "Bırakın ortağıma bir telefon edeyim."- H. Taner
Yeniçeri ocağından emekli olanlara verilen ad
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek
Kuma
şerik
(Osmanlı Dönemi) ŞERİK
müşterek
ortak bölen
İki veya daha çok sayıyı bölen sayı
ortak dil
Ana dilleri veya lehçeleri farklı topluluklar arasında anlaşmayı sağlayan dil
ortak etmek
Bir şeyi paylaşmaya razı olmak, katılmaya onay vermek
ortak fark
Bir aritmetik dizide bir ögeyi elde etmek için ondan öncekine katılan sayı
ortak gider
Kat mülkiyetinde her dairenin aylık giderlere eşit ölçüde katılma payı
ortak hesap
Birden fazla kişi veya kuruluşun kullandığı banka hesabı
ortak kat
Birtakım tam sayıların katı olabilecek sayı
ortak mülkiyet
Malların ortak kullanımı
ortak nesne
Birleşik cümlede birbirinden farklı kılışları gösteren fiillerin anlamlarını tamamlayan ve onlara ortaklaşa nesnellik eden nesne
ortak olmak
Bir şeyi paylaşmak veya bir şeye katılmak
ortak payda
Asgarımüşterek
ortak tam bölen
İki veya ikiden artık sayının hepsini tam olarak bölebilen sayı
ortak tümleç
Birleşik cümledeki yüklemlere bağımlı zarf tümleci, nesne veya dolaylı tümleç
ortak yapım
İki veya daha çok yapımcının iş birliğinden doğan film çalışması
ortak yaşama
Başka türden iki canlının dengeli ve sıkı bir iş birliği ile birbirinden yararlanarak yaşamaları durumu
ortak yönetim
Koalisyon
ortak yüklem
Birden çok öznenin bağlı bulunduğu yüklem
ortak çarpan
İki veya ikiden artık sayıyı çarpan sayı
ortak ölçülmez sayılar
Aralarında ortak tam bölen bulunmayan sayılar
ortak özne
Birleşik cümleyi oluşturan esas ve yardımcı cümleler ile bağımlı sıralı cümlelerde aynı olan özne
Ortak olmak
iştirak etmek
Ortaklar
şüreka
ortak
المفضلات