İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.
- The party in power is corrupt, but the opposition is little better.
Ordu küçük muhalefetle karşı karşıya geldi.
- The army faced little opposition.
Biz her zaman zıt yönlere gittik.
- We always went in opposite directions.
Tom'un zıt bir sorunu var.
- Tom has the opposite problem.
Bu, benim beklediğimin tersi.
- This is the opposite of what I expected.
Tersini demek istedim.
- I meant the opposite.
Aksi yöne gitmen gerekir.
- You should go in the opposite direction.
İnsanlar sevilmek, nesneler ise kullanılmak için yaratılmıştı. Dünya kaos içinde, çünkü her şey karşıt.
- People were created to be loved, things were created to be used. The world is in chaos, because everything is opposite.
Sevinmek, üzülmenin karşıtıdır.
- Delight is the opposite of sorrow.
Onun evi otobüs durağının tam karşısında.
- Her house is just opposite the bus stop.
Parkın karşısında güzel bir nehir var.
- Opposite the park there is a beautiful river.
Sami karşı yönden geliyordu.
- Sami was coming in the opposite direction.
Benim görüşüm karşı yönde.
- My opinion is the opposite.
Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
- They live in the house opposite to ours.
Kimin evi seninkinin karşısında?
- Whose house is opposite to yours?
Tom Mary'nin karşısına oturdu.
- Tom sat opposite Mary.
Karşıda altı katlı bir bina var.
- Opposite there is a six-story building.
He has a lot of success with the opposite sex.
I was on my seat and she stood opposite.
She saw him walking on the opposite side of the road.
Up is the opposite of down.