only; solely; merely

listen to the pronunciation of only; solely; merely
الإنجليزية - التركية

تعريف only; solely; merely في الإنجليزية التركية القاموس.

but
(İnşaat) fakat

Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor. - His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions.

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

but
ancak

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor. - He used to eat out every day, but now he can't afford it.

but
conj. fakat
but
hariç

Biz Pazar hariç her gün çalışırız. - We work every day but Sunday.

Tom hariç herkes oradaydı. - Everyone but Tom was there.

but
halbuki
but
ama

Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var. - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.

Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil. - We have the extra-large size, but not in that color.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Benim de itirazım yok, ama bunun lehinde değilim. - I have no objection, but I'm not in favor of it, either.

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum. - But for your help, I would have failed.

Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun. - But for my advice, you would have failed.

but
rağmen

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir. - His story may sound false, but it is true for all that.

but
başka

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

الإنجليزية - الإنجليزية
but
only; solely; merely
المفضلات