Mevcut tek oda iki kişiliktir.
- The only room available is a double.
Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
- This sentence has only one language.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
- Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
- I only have one mouth, but I have two ears.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.
- Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite.
Tom Mary'ye yaprakları tırmıkla toplaması için yardım etmek istedi fakat o tek tırmığı kullanıyordu.
- Tom wanted to help Mary rake the leaves, but she was using the only rake.
Koleksiyonumda yalnızca bir tane eksik model var.
- There's only one model missing in my collection.
İsrail'deki Kim milyoner olmak ister yarışmasında şimdiye kadar yalnızca bir katılımcı bir milyon İsrail Şekeli kazanabildi.
- So far there has been only one participant who won one million Israeli Shekels in Who Wants to Be a Millionaire in Israel.
Sadece yardım etmek için çok mutluyum.
- I'm only too happy to help.
Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.
- He will be only too glad to help you.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Hayatta derece yapmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.
- We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed.
A B ye eşittir Eğer ve sadece B gerçekse A doğrudur. ile aynı anlamı vardır.
- A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true.
Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
- An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
Sadece onun yardımını istemek zorundasın.
- You have only to ask for his help.
Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.
- In order to know a man, you have only to travel with him a week.
Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
- Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
Sadece gece uyuyamadığım zamanlar saatin tik tak sesleri beni rahatsız eder.
- It's only when I can't sleep at night that the ticking of the clock bothers me.
Sadece az önce geldim.
- I've only just arrived.
Daha az önce başladım.
- I have only just begun.
Tom'u uzun zamandır tanıyor musun? Hayır, daha yeni tanıştım.
- Have you known Tom for a long time? No, I've only just met him.
Onlarla daha yeni tanıştım.
- I only just met them.
Keşke benimle evlense.
- If only she would marry me.
Keşke yağmur yağmasa.
- If only it would stop raining!
Ah bir erken gelse, onunla dışarı çıkacağız.
- If only he comes early, we will go out with him.
Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
- The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
- Her book is famous not only in England but also in Japan.
1. Not only did he turn up late, he also forgot his books.
2. If this project fails it will affect not only our department, but als.
Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
- The only people standing in front of the building are policemen.
Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
- Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
The only cars on the street were parked.
my heart is hers, and hers only.
I would enjoy running, only I have this broken leg.
he left only moments ago.
The only people in the stadium were the fans: no players, coaches, or officials.
if there were only one more ticket!.
He is their only son, in fact, an only child.
He is the only trombonist to recruit.
An only child is often stereotyped as spoiled.
This option is available only if the client supports it.
I've only just cleaned the floor, and you've made muddy tracks!.
I got 51%, so only just passed the exam.
He is their only son; in fact, an only child.
directly to organizations that teach abstinence only without going through the states.
abstinence-only education.
A rectangle is a square if and only if all four of its sides have the same lengths.
If only I had lots of money!.
... belongs to. Then you, the owner, are the only person who gets to say what it trusts. You ...
... only one-tenth of your income is taxed for Social Security. ...