one time; at one point in time; in the past

listen to the pronunciation of one time; at one point in time; in the past
الإنجليزية - التركية

تعريف one time; at one point in time; in the past في الإنجليزية التركية القاموس.

once
bir kere

Bir kerede iki yerde olamazsın. - You can't be at two places at once.

Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor. - Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.

once
birdenbire

Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü. - Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.

Her şey birdenbire oldu. - Everything happened all at once.

once
bir defa

En azından ayda bir defa anne babana yazmayı unutmamalısın. - You must not forget to write to your parents at least once a month.

Bütün çamaşırımı bir defada yıkayabilir miyim? - May I wash all my laundry at once?

once
onceki
once
bir zamanların
once
var olan
once
bir sefere mahsus
once
bir zamanlar

Onu bir zamanlar trende gördüm. - I have seen him once on the train.

Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım. - I met him once when I was a student.

once
-diği zaman
once
herhangi bir zamanda
once
bir zamanlar, eskiden. bağ
once
(isim) bir kere
once
baglaç
once
bir vakitler
once
conj. hemen
once
eskiden

Sana eskiden hiç söz etmedim. - I never mentioned you once.

once
olur olmaz

Sarhoş olur olmaz terbiyesini takınmaz. - He doesn't behave himself once he's drunk.

Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler. - People rarely come to see you once you are retired.

once
bir kez, bir defa
once
bir -se ..., bir -di mi ...: Once he's started you can't get him to stop. Bir
الإنجليزية - الإنجليزية
once
one time; at one point in time; in the past
المفضلات