one and only one time

listen to the pronunciation of one and only one time
الإنجليزية - التركية

تعريف one and only one time في الإنجليزية التركية القاموس.

once
bir kere

Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor. - Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.

Bir keresinde bir panda gördüm. - I have seen a panda once.

once
birdenbire

Bu birdenbire olmadı. - It didn't happen all at once.

Birdenbire, tiz bir çığlık duydum. - All at once, I heard a shrill cry.

once
bir defa

Kimse bir defada iki şeyi yapamaz. - Nobody can do two things at once.

Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum. - I remember you appeared on television once.

once
onceki
once
bir zamanların
once
var olan
once
bir sefere mahsus
once
bir zamanlar

Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım. - I once met him when I was a student.

Onu bir zamanlar trende gördüm. - I have seen him once on the train.

once
-diği zaman
one and one
ve tek
once
herhangi bir zamanda
once
bir zamanlar, eskiden. bağ
once
(isim) bir kere
once
baglaç
once
bir vakitler
once
conj. hemen
once
eskiden

Sana eskiden hiç söz etmedim. - I never mentioned you once.

once
olur olmaz

Emekli olur olmaz tüm zamanımı Tatoeba'ya ayıracağım. - Once I retire, I will dedicate my whole time to Tatoeba.

Çocukların olur olmaz anlayacaksın. - You'll understand once you have kids.

once
bir kez, bir defa
once
bir -se ..., bir -di mi ...: Once he's started you can't get him to stop. Bir
one and only
tek: It was her one and only desire. Onun tek arzusuydu
one and only
biricik
one and only
tek

Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır. - The one and only dessert my son eats is chocolate cake.

Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz. - This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.

one and only
bütün
one and only
bir tek
الإنجليزية - الإنجليزية
once
one and only
eminent beyond or above comparison; "matchless beauty"; "the team's nonpareil center fielder"; "she's one girl in a million"; "the one and only Muhammad Ali"; "a peerless scholar"; "infamy unmatched in the Western world"; "wrote with unmatchable clarity"; "unrivaled mastery of her art"
one and only
the unique one, the chosen one, the only one of his kind
one and only one time

    الواصلة

    one and on·ly one time

    التركية النطق

    hwʌn ınd ōnli hwʌn taym

    النطق

    /ˈhwən ənd ˈōnlē ˈhwən ˈtīm/ /ˈhwʌn ənd ˈoʊnliː ˈhwʌn ˈtaɪm/
المفضلات