Senin burnunun üstünde krem var.
- You have cream on the top of your nose.
Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
- Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
- There is a shrine atop the mountain.
Ruth Ann clenched her hand around the hairbrush and felt like smacking Ashley upside the head with it. She knew better than to talk that way.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.
... You've been on the top of our 2009, 2010 ...
... to put to the top of the search rankings. ...