oluşmamış

listen to the pronunciation of oluşmamış
التركية - الإنجليزية
unformed
not well developed
not formed or made
not having a definite form
{a} not shaped or modified, shapeless
Not formed; not arranged into regular shape, order, or relations; shapeless; amorphous
not having form or shape; "unformed clay"
lacking in development; "immature plans"; "an unformed character"
{s} not having a definite shape; undeveloped, crude; not created
not formed or organized; "an as yet unformed government"
Decomposed, or resolved into parts; having the form destroyed
If you describe someone or something as unformed, you mean that they are in an early stage of development and not fully formed or matured. The market for which they are competing is still unformed. the unformed minds of children. = undeveloped. not yet developed
not yet fully formed; "unformed still in body and mind" not formed or organized; "an as yet unformed government" not having form or shape; "unformed clay
Unorganized; without definite shape or structure; as, an unformed, or unorganized, ferment
not having form or shape; "unformed clay
not yet fully formed; "unformed still in body and mind"
oluş
presence
oluş
(Dilbilim) process
oluş
existence

Malaysia came into existence in 1957. - Malezya 1957'de oluştu.

The earth came into existence about five thousand million years ago. - Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce oluştu.

oluş
consist of

A compound word consist of two smaller words. - Bir bileşik kelime iki küçük kelimeden oluşur.

How many people does this ship's crew consist of? - Bu geminin mürettebatı kaç kişiden oluşur?

oluş
compose of
oluş
being

Liberty consists of being able to make everything as harmless as possible. - Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

oluş
comprise of
oluş
consist

Indonesia consists of many islands and two peninsulas. - Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

The Esperanto alphabet consists of 28 letters: a, b, c, ĉ, d, e, f, g, ĝ, h, ĥ, i, j, ĵ, k, l, m, n, o, p, r, s, ŝ, t, u, ŭ, v, z. - Esperanto alfabesi 28 harften oluşur: a, b, c, ĉ, d, e, f, g, ĝ, h, ĥ, i, j, ĵ, k, l, m, n, o, p, r, s, ŝ, t, u, ŭ, v, z.

oluş
{f} comprised

The Southern Hemisphere is comprised mainly of oceans. - Güney Yarımküre, çoğunlukla okyanuslardan oluşur.

The United Kingdom is comprised of England, Scotland, Wales, and Northern Ireland. - Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'dan oluşur.

oluş
procession
oluş
composed

Air is mainly composed of nitrogen and oxygen. - Hava ağırlıklı olarak nitrojen ve oksijenden oluşur.

All life is based on chemistry and all living things are composed of chemical compounds. - Tüm yaşam kimyaya dayalıdır ve yaşayan her şey kimyasal bileşiklerden oluşur.

oluş
existence, being; genesis, formation
oluş
occurrence
oluş
way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
oluş
consisted

The patients in this study consisted of 30 males and 25 females. - Bu çalışmadaki hastalar, 30 erkek ve 25 kadından oluşmaktadır.

Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words. - Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.

oluş
becoming
tam oluşmamış
inchoate
التركية - التركية

تعريف oluşmamış في التركية التركية القاموس.

oluş
Olmak eylemi ya da biçimi
oluş
Olmak işi veya biçimi, vuku
oluş
Oluşma, teşekkül, tekevvün
oluş
Olma işi veya biçimi, vuku
oluş
Bir durumdan öteki duruma geçiş
oluşmamış
المفضلات