oluşmakta

listen to the pronunciation of oluşmakta
التركية - الإنجليزية
afoot
In motion; in action; astir; in progress
{a} on foot, in action, in design or intent
in progress
On foot
Fig
{s} on foot; in the process of being developed
on foot; walking; "they went to the village afoot"; "quail are hunted either afoot or on horseback
If you say that a plan or scheme is afoot, it is already happening or being planned, but you do not know much about it. Everybody knew that something awful was afoot. being planned or happening moves/plans/changes afoot (on foot)
oluş
presence
oluş
(Dilbilim) process
oluş
existence

The earth came into existence about five thousand million years ago. - Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce oluştu.

Malaysia came into existence in 1957. - Malezya 1957'de oluştu.

oluş
consist of

Genes consist of a specific sequence of DNA. - Genler DNA'nın belirli bir sıralanmasından oluşur.

A compound word consist of two smaller words. - Bir bileşik kelime iki küçük kelimeden oluşur.

oluş
compose of
oluş
being

Liberty consists of being able to make everything as harmless as possible. - Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

oluş
comprise of
oluş
consist

The central nervous system consists of four organs. - Merkezî sinir sistemi dört organdan oluşur.

The Beatles consisted of four musicians. - The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur.

oluş
{f} comprised

The United Kingdom is comprised of England, Scotland, Wales, and Northern Ireland. - Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'dan oluşur.

Brazil is comprised of twenty-six states. - Brezilya yirmi altı eyaletten oluşur.

oluş
procession
oluş
composed

The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical. - Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.

A water molecule is composed by three atoms: two hydrogen and one oxygen. - Bir su molekülü üç atomdan oluşur: iki hidrojen ve bir oksijen.

oluş
existence, being; genesis, formation
oluş
occurrence
oluş
way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
oluş
consisted

The Beatles consisted of four musicians. - The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur.

The patients in this study consisted of 30 males and 25 females. - Bu çalışmadaki hastalar, 30 erkek ve 25 kadından oluşmaktadır.

oluş
becoming
التركية - التركية
oluşmakta
المفضلات