olma

listen to the pronunciation of olma
التركية - الإنجليزية
being

I am proud of being a doctor. - Doktor olmaktan gururluyum.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

happening

I don't want anything happening to you. - Sana bir şey olmasını istemiyorum.

I wish things like this would quit happening. - Keşke böyle şeylerin olması dursa.

existing
existence
maturation
occurrence
prohibit

Poor health prohibited him from traveling. - Sağlığının az olması onu seyahatten alıkoydu.

The law prohibits minors from smoking. - Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.

hazır olma
(Hukuk) readiness

It is correct to say that psychological readiness is important in this therapy. - Bu terapide, psikolojik olarak hazır olmanın gerekliliğini söylemek doğru olur.

uyanık olma
waking
olmak
happen

He felt that something was about to happen. - Bir şey olmak üzere olduğunu hissetti.

Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen. - Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

olmak
become

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

That girl wanted to become a movie star. - O kız bir film yıldızı olmak istiyordu.

olmak
{f} occur
içi rahat olma
ease
asker olma
soldiering
olma ihtimali çok uzak istek
might have been
olası olma
likelihood
karşılığı olma
equivalence
ol
be
olmak
fit

He's not fit to be a teacher. - O bir öğretmen olmak için uygun değil.

I don't think you're fit to be a teacher here. - Burada öğretmen olmak için uygun olduğunu sanmıyorum.

aynı anda olma
concurrent
farkında olma
awareness
mevcut olma
availability
ol
became
uyuşturucunun etkisinde olma
trip
ol
are
ol
is
olmak
{f} go
ol
was
allak bullak olma
ruffle
cezadan muaf olma
impunity
daha da fazla olma
deal
delicesine aşık olma
infatuation
egemen olma
prevalence
emekli olma
retiring
hızlı olma
speed
neden olma
causation
ol
were
olmak
go on

I want to get a haircut before I go on the trip. - Yolculuğa çıkmadan önce saç tıraşı olmak istiyorum.

He won't go on to graduate school. - Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.

olmak
take

Tom has what it takes to be a good teacher. - Tom, iyi bir öğretmen olmak için gereken niteliklere sahip.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

olmak
{f} turn

Tom checked to make sure the gas was turned off. - Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.

It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now? - Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?

olmak
{f} hap

Tom was happy to be home after being away for so long. - Tom uzun süre uzaklarda bulunduktan sonra evde olmaktan mutluydu.

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

olmak
ripen
pelte gibi ezilmiş olma
squash
razı olma
(Hukuk) accord
uygun olma
fit

He tried hard only to find that he was not fit for the job. - Yalnızca onun iş için uygun olmadığını bulmak için çok çabalıyordu.

Tom has trouble fitting in. - Tom'un uygun olma sorunu var.

uzun olma
lengthiness
vicdanlı olma
conscientiousness
ölçülü olma
moderation
şartlı olarak teslim olma
capitulation
abone olma
subscription
abone olma
subscribe
başarısız olma
flunk
belirgin olma
explicitness
birbirine bağlı olma
interdependence
birbirine yakın olma
approximate
birlik olma
alliance
bol olma
abound
borçlu olma
debt
bulutlu olma
cloudiness
dengeli olma
(Ticaret) equilibrium
dikkatli olma
reck
dikkatli olma
carefulness
düzenli olma
apple-pie order
eksik olma
lack
engel olma
clogging
erken olma
earliness
farklı olma
diversity
gizli anlamı olma
left-handedness
güvenilir olma
trustworthiness
güvenilir olma
(Ticaret) faithful representation
hakim olma
preponderance
hakim olma
prevalence
hakim olma
predominating
hakim olma
(Ticaret) commanding
hakim olma-
dominating
hilesiz olma
artlessness
kendinden memnun olma
self-satisfaction
kendine hakim olma
self-control
kendine hakim olma
self-restraint
kendine hakim olma
owning
kesik olma
discontinuity
kirli olma durumu
(Çevre) pollution
konu dışı olma
irrelevance
kurban olma
victimization
makul olma
reasonableness
mevcut olma
availableness
mide bulandırıcı olma
nauseousness
musevi olma
judaism
neden olma
induce
nemli olma
moistness
ol
for
olmak
present
olmak
brew
olmak
happening

Tom looked around to make sure nothing else was happening. - Tom başka bir şey olmadığından emin olmak için etrafına baktı.

olmak
concur
olmak
come to pass
olmak
amount to
olmak
be provided
olmak
catch

Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them. - Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.

I want to make sure that I don't catch the flu. - Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.

olmak
turn into
olmak
amount
olmak
suit
olmak
grow into
olmak
occupy
olmak
hamper
olmak
becoming
olmak
pass off
olmak
pretend

Can you at least pretend you want to be here? - Sen en azından senin burada olmak istediğini taklit edebilir misin?

I don't know what's worse: being stupid or pretending to be stupid. - Hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyorum: aptal olmak mı yoksa aptalmış gibi yapmak mı?

olmak
am
olmak
knock about
olmak
(deyim) give cause for
olmak
be of
olmak
grew into
olmak
happen to

Why did that have to happen to me? - Bu bana neden olmak zorundaydı.

Why did that have to happen to us? - Bu bize neden olmak zorundaydı?

olmak
result

A man decides he wants to be king; thousands of people die shortly thereafter as a result of this desire. - Bir adam kral olmak istediğine karar verir; çok geçmeden bu arzunun sonucu olarak binlerce insan ölür.

The result was far from being satisfactory. - Sonuç tatmin edici olmaktan uzaktı.

olmak
be present
olmak
to be present
olmak
form

Do we have to be so formal? - Bu kadar resmî olmak zorunda mıyız?

Tom came here to help us fill out these forms. - Tom bizim bu formları doldurmamıza yardımcı olmak için buraya geldi.

prens gibi olma
princeliness
rastgele olma
randomness
sahip olma
possession

You must be in possession of a valid ticket. - Geçerli bir bilete sahip olmalısın.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

sahip olma
(Ticaret) acquire

Tom can't get a job because he doesn't have any experience, but he can't acquire experience because he can't get a job. - Tom yeterli bir deneyime sahip olmadığı için bir iş bulamıyor fakat o bir iş bulamadığı için deneyim edinemiyor.

sahip olma
hands

It's better to have larger hands than smaller hands when playing the piano. - Piyano çalarken büyük ellere sahip olmak küçük ellere sahip olmaktan daha iyidir.

I've always wanted to get my hands on one of these. - Her zaman bunlardan birine sahip olmak istedim.

sisli olma
fogginess
spor yapmaya hazır olma
fitness
steril olma
sterility
sulh olma
(Ticaret) accord
tahrik olma
(Argo) turn-on
tatil edilmiş olma
(Kanun) abeyance
tehlikede olma
insecurity
tekrar olma
recurrence
temsilcisi olma
representation
ulusal olma durumu
nationality
uygunsuz olma
indecorum
verimli olma durumu
fertility
yeterli olma
sufficiency
yok olma
(Biyokimya) dissipation
yok olma
wreck
yok olma
depletion
yok olma
destruction

A nuclear war will bring about the destruction of mankind. - Bir nükleer savaş, insanlığın yok olmasına neden olacak.

yoksun olma
bereavement
önemli olma
noteworthiness
üst olma
topping
ol
come about
ol
grew into
ol
been of
ol
be of
ol
been
ol
become
ol
to be
ol
{f} happening
ol
am
ol
being
ol
happen
ol
grow into
ol
{f} becoming
olmak
exist

Men do not exist in this world to become rich, but to become happy. - Bu dünyada erkekler zengin olmak için değil, mutlu olmak için var olurlar.

olmak
grow

Eat your vegetables so that you will grow up to be big and strong. - Büyük ve güçlü olmak için büyüyebilesin diye sebzelerini ye.

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

olmak
betide
olmak
come up
olmak
abide
olmak
become of
olmak
boil down to
olmak
take place
olmak
reign
olmak
transpire
olmak
mature
olmak
come along
olmak
get

Christine stayed in the shade all day, because she didn't want to get a sunburn. - Christine tüm gün gölgede kaldı, çünkü güneş yanığı olmak istemiyordu.

Tom felt like getting drunk. - Tom'un canı sarhoş olmak istedi.

olmak
come about
olmak
be
Güzelim diye mağrur olma tez savar vakti şebab
(Atasözü) Beauty is but skin deep

Güzelim diye mağrur olma, tez savar vakti şebab.(Güzellik gelip geçicidir.).

akıllı olma durumu; uyanıklık
be smart status; vigilance
arkadaş olma
make friends
arkasında olma
be behind
başarılı olma
be successful
dayanıklı olma
wiriness
düşkün olma
be fond
düşkün olma, düşkünlük
being addicted to the downside
farklı durum ve yapıda olma
be in different situations and structures
farklı olma
be different
gudubet olma durumu
The situation gudubet
habersiz olma
ignorance
haktanır olma durumu
The situation haktanır
halayık olma durumu
The situation halayık
hali olma
to state
hassas olma durumu, hassasiyet
The situation is delicate, sensitive
ilgili olma durumu, mensubiyet
be about status, affiliation
ilişkin olma
be related
ishal olma
diarrhea
işi olma
to work
karşılık olma, karşılama
have money, meet
kefil olma
sponsion
kurban olma
victim
layık olma
worthiness
mantıklı olma
sanity
meyvesiz olma durumu
The situation unfruitful
muhtaç olma
be in need
olmak
is
olmak
be in the
olmak
{f} have

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

Would you like to have dinner with me tonight? - Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?

olmak
be with
olmak
to be in

She promised her father to be in time for lunch. - O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.

I wouldn't like to be in Tom's shoes. - Tom'un yerinde olmak istemem.

peşinde olma
to pursue
rahat olma
be comfortable
sermayesiz olma durumu
The situation sermayesiz
sonu olma
finiteness
tatmin olma
satisfaction
yadırgamaz olma, alışma, ısınma
is not strange, orientation, heat
yakın olma
proximity
yürürlükte olma
being in force
öğrenci olma durumu, talebelik
The situation of students, talebelik
üstün olma
superiority
üye olma
membership
şekilsiz olma durumu, biçimsizlik
to be amorphous state, formlessness
ol
that; those
ol
archaic
ol
he; she; it
ol
befall
ol
betide
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف olma في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

OL
my wife, my girlfriend, my mother (Internet abbreviation)
ol
Oliver's List of Newton Easter Eggs http: //www geocities com/SiliconValley/Bay/4931/index html
ol
Ordered List The Ordered List element represents a list of items sorted by sequence or order of importance Typical remdering is a numbered list of items
ol
OFFICE LIGHT DISTRICT
ol
on the label
ol
{ font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 10pt; margin-top: auto; margin-bottom: auto; color: #000000} The OL tag style creates a default look for an orderedlist in the HTML file item one item two
ol
A suffix denoting that the substance in the name of which it appears belongs to the series of alcohols or hydroxyl derivatives, as carbinol, glycerol, etc
ol
Operating loans, farm
ol
Overall Length
ol
orienting line
التركية - التركية
Olmak işi veya durumu
OL
(Hukuk) O
Olmak
(Osmanlı Dönemi) TANAZZUC
Olmak
dokunmak
Olmak
bulunmak
Olmak
yapmak
ol
O gösterme sıfatı
ol
O gösterme sıfatı: "Dedi gördüm ol habibin aneasın"- Süleyman Çelebi. O gösterme zamiri
olmak
Hazırlanmak, hazır duruma gelmek
olmak
Ne gibi bir ilginin bulunduğunu sormak veya hiçbir ilgi olmayacağını belirtmek için kullanılır
olmak
Bu fiilin geniş zamanının tekil üçüncü kişisi olumlu olduğunda kabul, olumsuz olduğunda ret anlatır
olmak
Yetişmek, olgunlaşmak
olmak
Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur
olmak
Gerçekleşmek veya yapılmak
olmak
Bir şeyi elde etmek, edinmek: "Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım."- S. F. Abasıyanık
olmak
Herhangi bir durumda bulunmak
olmak
Bir durumdan başka bir duruma geçmek
olmak
Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek
olmak
Hastalığa yakalanmak, tutulmak
olmak
Geçmek, tamamlanmak
olmak
Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak
olmak
Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek
olmak
Meydana gelmek, vuku bulmak: "En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu."- S. F. Abasıyanık
olmak
Yitirmek, elinden kaçırmak
olmak
Sürdürmek, yürütmek
olmak
Uymak, tam gelmek
olmak
Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak: "Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir."- T. Buğra
olmak
Bir şeyi elde etmek, edinmek
olmak
Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek: "Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de, zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!"- S. M. Alus
olmak
Bulunmak: "Kız da hemen olduğu yere oturdu."- M. Ş. Esendal
olmak
Özne bir isim tamlaması olduğunda, belirtenin belirtilene ait olduğu düşüncesini anlatır
olmak
Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak
olmak
Bir isim veya sıfatın belirttiği durumu almak
olmak
Bir olayla karşılaşmak; başına kötü bir şey gelmek
olmak
Yaklaşmak, gelip çatmak
olmak
Yol açmak
olmak
Uygun düşmek, yerinde görülmek
olmak
Varlık kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak
olmak
Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılır
olmak
Sarhoş olmak
olmak
Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak
الإنجليزية - التركية

تعريف olma في الإنجليزية التركية القاموس.

OL
(Askeri) çalıştırma mahalli (operating location)
olma
المفضلات