olaylar

listen to the pronunciation of olaylar
التركية - الإنجليزية
{i} developments
things

Tom often has trouble remembering things. - Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

data
(Bilgisayar) events on
goings-on
incidents

We had no unexpected incidents during our trip. - Gezimiz sırasında beklenmedik olaylarımız olmadı.

Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud. - Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.

events

The events unfolded just as she predicted. - Olaylar tam onun tahmin ettiği gibi meydana geldi.

Tom loves sports events. - Tom spor olaylarını sever.

episodes
affairs
phenomena

Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena. - Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.

A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature. - Bir gökkuşağı doğanın en güzel olaylarından biridir.

olay
event

Her debut was the biggest social event of the season. - Onun sahneye ilk çıkışı mevsimin en büyük sosyal olayı idi.

It is easy to be wise after the event. - Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.

olay
incident

He described the incident in detail. - O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.

The 1990's saw various incidents. - 1990'lar çeşitli olayları gördü.

olaylar dizisi
plot
olaylar dizisi
vista
olaylar dizisi
chain of events
olaylar dizisi
1. sequence of events. 2. lit. plot
olaylar dizisi
consecution
olaylar dizisi
catalog
olaylar dizisi
action
olaylar dizisi
catalogue
olacak olaylar
(deyim) coming events
olumsuz olaylar
adverse events
olay
case

I'm going to investigate this case. - Bu olayı araştıracağım.

She is wrong in nine cases out of ten. - O, on olayın dokuzunda hatalıdır.

olay
(Nükleer Bilimler) phenomena

Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena. - Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.

The scientist explained the strange phenomena in the light of recent scientific knowledge. - Bilimci son bilimsel bilgiler ışığında garip olayları açıkladı.

olay
{i} episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

olay
circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

olay
fact

That is an actual fact. - Bu gerçek bir olaydır.

A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident. - Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.

olay
happening

Tom doesn't need to worry about that happening. - Tom'un o olay hakkında endişelenmesine gerek yok.

You don't need to worry about that happening. - O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.

olay
experience

This experience has changed me. - Bu olay beni değiştirdi.

Tom had a similar experience. - Tom benzer bir olay yaşadı.

olay
chose
güncel olaylar
current events

The teacher tried to interest the students in current events. - Öğretmen güncel olaylara öğrencilerin dikkatini çekmeye çalıştı.

komik olaylar
comedy
olay
event, occurrence
olay
apparition
olay
thing

We must not get angry at things: they don't care at all. - Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.

If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more. - Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır.

olay
occurring
olay
accident

The police took some pictures of the scene of the accident. - Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

olay
bang
siyasi olaylar
political events
toplumsal olaylar
social events
yıllık olaylar
annual events
olay
business
olay
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

olay
occurrence

That occurrence is inevitable. - O olay kaçınılmazdır.

Needless to say, theft was a rare occurrence. - Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.

olay
phenomenon

Lightning is an electrical phenomenon. - Şimşek, elektriksel bir olaydır.

This phenomenon is being understood slowly. - Bu olay yavaş yavaş anlaşılıyor.

olay
news event
olay
episodes
olay
the event
sıradışı olaylar
extraordinary events
ardarda olaylar dizisi
catalog
ardarda olaylar dizisi
catalogue
bilinen ve ünlü olaylar
(Kanun) facts of general notoriety
birbirine bağlı olaylar dizisi
concatenation
dış olaylar
externals
elektro kinetik olaylar
electrokinetic phenomena
gelecek olaylar
(deyim) coming events
gelecekte olacak olaylar
(deyim) coming events
güncel olaylar programı
(Basın) current affair programme
güncel olaylar programı
(Basın) current affair program
günlük olaylar
current events
heyecanlı olaylar dizisi
drama
ikinci derecede kalan olaylar dizisi
underplot
kritik olaylar 
(Fizik) critical phenomena 
olay
unusual event, incident
olay
instance
olay
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
olay
scene

She described the scene in detail. - Olay yerini detaylı olarak tanımladı.

A crowd gathered at the scene. - Bir kalabalık olay yerinde toplandı.

olay
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

It was a terrible affair. - O, korkunç bir olaydı.

olay
contingent
tarihsel olaylar
annals
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف olaylar في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

olay
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
التركية - التركية
ahval
Olay
fenomen
olay
Önemli tarihî olgu
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
olay
(Osmanlı Dönemi) hâdise
الإنجليزية - التركية

تعريف olaylar في الإنجليزية التركية القاموس.

önemli olaylar
highligts
olaylar
المفضلات