olasılıklar

listen to the pronunciation of olasılıklar
التركية - الإنجليزية
possibilities

I've considered all of those possibilities. - Tüm bu olasılıkları düşündüm.

Your future is full of possibilities. - Geleceğin olasılıklarla dolu.

plural of possibility
olasılık
possibility

Is there any possibility that he'll win the election? - Onun seçimi kazanması için herhangi bir olasılık var mı?

There's a possibility that the man was murdered. - Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.

olasılık
probability

The probability to win is 0.001%. - Kazanmak için olasılık % 0.001'dir

In all probability, we'll arrive before them. - Büyük olasılıkla, onlardan önce varacağız.

olası
{s} probable

It is probable that her first album will sell well. - Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.

It's possible, but not probable. - Bu mümkün, ama olası değildir.

olası
possible

Possible side effects include blurred vision and shortness of breath. - Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.

It's possible, but not probable. - Bu mümkün, ama olası değildir.

olası
{s} potential

I know the potential consequences. - Ben olası sonuçları biliyorum.

Tom is a potential babysitter. - Tom olası bir bebek bakıcısıdır.

olasılık
prospect
olasılık
{i} odds

The odds were against me. - Olasılıklar benim aleyhimeydi.

Those are pretty bad odds. - Onlar oldukça kötü olasılıklar.

olası
likely

The police didn't think it was likely that Tom had killed himself. - Polisler Tom'un kendisini öldürmüş olma olasılığını düşünmediler.

Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race. - Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.

olası
a priori
olasılık
contingency

There is neither contingency nor free will. - Ne olasılık ne de özgür irade var.

olası
contingent
olası
{s} plausible

Is it scientifically plausible? - Bilimsel olarak olası mı?

olasılık
{i} expectation
olasılık
risk
olasılık
outlook
olasılık
(Bilgisayar) prob

Tom was probably right. - Tom büyük olasılıkla haklıydı.

But probably I'll be the last, which is a pity. - Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum.

olasılık
contingence
olası
earthly
olası
subject
olası
feasible
olası
prospective

The company invited their prospective customers to the party. - Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.

olası
on the cards
olası
presumptive
olası
allowable
olasılık
chance

I want to minimize the chances of another accident. - Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum.

There's a good chance that he'll come. - Büyük olasılıkla gelecek.

olasılık
plausibility

Plausibility changes with different circumstances. - Olasılık farklı koşullarla değişir.

olasılık
probable condition
olasılık
likelihood

In all likelihood, the president will serve a second term. - Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.

Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war. - Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.

olası
{s} like

Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race. - Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.

Tom didn't think it was likely that Mary was still at home. - Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.

olası
be likely
olası
contingently
olası
May he ...!: Kör olası. May he go blind!
olası
incidental
olası
liable
olası
probable, likely, possible, on the cards muhtemel, mümkün
olası
in the air
olası
off

Life offers us millions of possibilities. - Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.

Experts have offered three possible explanations. - Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.

olası
eventual
olası
conceivable
olası
within the bounds of possibility
olası
in the cards
olası
available
olasılık
eventuality
olasılık
potentiality
olasılık
probability, contingency, chance, eventuality ihtimal
olasılık
verisimilitude
olasılık
presumption
olasılık
probability (expectation)
yeni olasılıklar
new vistas
التركية - التركية

تعريف olasılıklar في التركية التركية القاموس.

olası
Görünüşe göre olacağı sanılan, muhtemel, mümkün
olası
Görünüşe göre olacağı sanılan
olasılık
O zamana kadar yapılan deneylerle bir olayın ortaya çıkmasının beklenilmesi, ama yine de tam bir kesinliliği bulunmaması durumu
olasılık
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal
olasılık
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal: "O gün biyolojicinin yazılı yapma olasılığı vardı."- Ç. Altan. O zamana kadar yapılan deneylerle bir olayın ortaya çıkmasının beklenilmesi, ama yine de tam bir kesinliliği bulunmaması durumu
olasılıklar
المفضلات