It sounds impossible, but it's true.
- Olanaksız geliyor ama gerçek.
She found it impossible to understand what he was saying.
- O, onun ne söylediğini anlamayı olanaksız buldu.
She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.
- O, genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu olanaksızdı.
I'm afraid what you're asking me to do is out of the question.
- Ne yazık ki yapmamı istediğin şey olanaksız.
It's by no means impossible to earn one million yen a month.
- Ayda bir milyon yen kazanmak kesinlikle olanaksızdır.
It is impossible to depict that by means of words.
- Bunu kelimelerle tasvir etmek olanaksızdır.
Our university has excellent sports facilities.
- Üniversitemiz mükemmel spor olanaklarına sahiptir.
Our school facilities are inadequate for foreign students.
- Okul olanaklarımız yabancı öğrenciler için yetersizdir.