olağanüstü

listen to the pronunciation of olağanüstü
التركية - الإنجليزية
extraordinary

Tom is an athlete with extraordinary speed. - Tom olağanüstü hızı olan bir atlettir.

Tom is an extraordinary person. - Tom olağanüstü bir kişidir.

{s} splendid
breathtaking
incredible

I thought it was incredible. - Onun olağanüstü olduğunu düşündüm.

That story is too incredible to be true. - O hikaye gerçek olmak için çok olağanüstü.

terrific
spectacular

Tom lived in a spectacularly beautiful place. - Tom olağanüstü manzaralı güzel bir yerde yaşadı.

The view from the mountain top was spectacular. - Dağın tepesinden manzara olağanüstüydü.

fantastical
exceeding
miraculous
supernormal
extraordinary; unheard-of, unusual
glorious
classical
exceptional

Tom is an exceptional basketball player. - Tom olağanüstü bir basketbol oyuncusudur.

Sherlock Holmes had exceptional problem-solving skills. - Sherlock Holmes'ün olağanüstü problem çözme becerileri vardı.

extra

Tom is an athlete with extraordinary strength. - Tom olağanüstü gücü olan bir atlettir.

Tom got extraordinary grades. - Tom'un olağanüstü dereceleri var.

above the ordinary
remarkable

It was a remarkable experience. - Bu olağanüstü bir deneyimdi.

You've done remarkable things here, Tom. - Burada olağanüstü şeyler yaptın, Tom.

marvelous
marvellous
wonderful, stunning
supernatural
extreme

They are the extreme cases. - Onlar olağanüstü durumlar.

fantastic

Iceland was fantastic. - İzlanda olağanüstüydü.

extraordinary; unusual; spectacular, exceptional, magnificent, phenomenal, prodigous, remarkable, tremendous, out of this world
huge
dreamy
(Bilgisayar) outstanding

Tom is an outstanding actor. - Tom olağanüstü bir oyuncudur.

Mr. Suzuki is an outstanding scientist. - Bay Suzuki olağanüstü bir bilim adamıdır.

{s} phenomenal

Guglielmo is the best student I know. He learns instantly and has a phenomenal memory. - Guglielmo bildiğim en iyi öğrencidir. O anında öğrenir ve olağanüstü bir hafızaya sahiptir.

Given the right conditions, compost worms can reproduce at a phenomenal rate. - Doğru koşullar göz önüne alındığında, kompost solucanları olağanüstü bir hızla üretebilir.

{s} rare
uncanny

The resemblance is uncanny. - Benzerlik olağanüstü.

doozy
exceptionally
prince of darkness
it is incredible
fabulous
prodigiously
magnificent
tremendous
prodigious
singular
unco
lulu
abnormal
{s} sublime
{s} smashing
{s} portentous
{s} shining
{s} paramount
{s} raving
uncommon
{s} necromantic
out of the ordinary
{s} unaccountable
{s} unearthly
{s} preternatural
{s} special

I have to go to a special meeting. - Olağanüstü bir toplantıya gitmem gerekiyor.

out of this world
olağanüstü çaba
spurt
olağanüstü şey
prodigy
olağanüstü hal
State of emergency
olağanüstü kurultay
(Politika Siyaset) Extraordinary Congress, Emergency Congress
olağanüstü algılama olan
extrasensory
olağanüstü bir biçimde
extraordinarily
olağanüstü bir şekilde
hugely
olağanüstü bölgeyi tahliye eden kimse
evacuee
olağanüstü bütçe
(Ticaret) emergency budget
olağanüstü bütçe
(Ticaret) extra ordinary budget
olağanüstü durum
emergency
olağanüstü gösteri
spectacular
olağanüstü güzel
magnificent
olağanüstü manzara
spectacular

Tom lived in a spectacularly beautiful place. - Tom olağanüstü manzaralı güzel bir yerde yaşadı.

olağanüstü olmak
beat the band
olağanüstü toplantı
(Hukuk) extraordinary session
olağanüstü çaba göstermek
spurt
olağanüstü ışın
extraordinary ray
olağanüstü şey
corker
olağanüstü şey
Lulu
olağanüstü şey
phenomenon
olağanüstü şey
ripsnorter
olağanüstü şey
marvel
olağanüstü şey
humdinger
Başkanlık tarafından Ulusal Acil Olağanüstü Hal ve kısmi seferberlik ilan edildi
(Askeri) effective day coincident with Presidential declaration of a National Emergency and authorization of partial mobilization
Hava Kuvvetleri Milli Güvenlik ve Olağanüstü Hal Hazırlık Teşkilatı
(Askeri) Air Force National Security and Emergency Preparedness Agency
التركية - التركية
Büyük bir hayranlığa yol açan, harikulâde
Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalâde
Beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan, fevkalade: "İlk önemli dedikodu, olağanüstü vergiler yüzünden çıkmış."- K. Tahir
Büyük bir hayranlığa yol açan, harikulade: "Kadın milletinin bu gibi ince hesaplarda olağanüstü bir kabiliyeti var."- H. Taner
Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalade: "Bazı kentlerin, insanın üstünde olağanüstü bir etkisi oluyor."- H. E. Adıvar
Beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan, fevkalâde
dehşet
(Osmanlı Dönemi) fevkalâde
olağanüstü hal
Sıkıyönetim, savaş, savaşı gerektirecek durum, ayaklanma, vatanın ve milletin bölünmezliğini tehlikeye düşüren hareketlerin yaygınlaşması gibi anayasada belirtilen, Bakanlar Kurulunun yurdun bir veya birkaç yerinde uygulamaya karar verdiği, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını geçici bir süre için sınırlayan veya tehir eden ve mülki idare ve zabıtanın yerine askeri bir idare ve zabıtayı getiren idare şekli; örfi idare
olağanüstü hal
Sıkıyönetimden önce, sonra veya bundan tamamen bağımsız olarak kanunla belirtilen olağanüstü yetkilerin sivil yönetime verilmesi ve kullanılması durumu
olağanüstü
المفضلات