O, İngilizce konuşabilir, elbette.
- She can speak English, of course.
Elbette o İngilizce konuşabilir.
- Of course she can speak English.
Tabii ki sana yardım edeceğim.
- Of course I'll help you.
Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.
- Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks.
Ne istersen yapabilirsin tabii ki de.
- You can do whatever you want to, of course.
Tabii ki de savaşa karşıyım.
- I am against the war, of course.
Ben, elbette, savaşa karşıyım.
- I am against the war, of course.
Sana yardım edeceğim, elbette.
- I will help you, of course.
Tabii ki sana yardım edeceğim.
- Of course I'll help you.
Tabii ki, ben Japonya'da iken Çin hakkında ders kitaplarından öğrendim, ama benim kendi adıma Çin'de gördüğüm bu ders kitaplarında anlatıldığından tamamen farklıdır.
- Of course, I learnt about China from textbooks when I was in Japan, but what I see for myself in China is completely different from what is described in those textbooks.
Tom, şüphesiz, çok yorgundu.
- Tom was, of course, very tired.
Şüphesiz gidersen sorun değil.
- Of course it's not a problem if you go.
You will, of course, surrender all your future rights to the property.
Of course I'll go with you.
Of course, there will be a few problems along the way.
... Of course, sometimes you have to act under conditions of ...
... and of course, share information, knowledge, ...