I was in such a hurry that I left my bag behind.
- O kadar acele ettim ki çantamı geride bıraktım.
His speech went on for such a long time that some people began to fall asleep.
- Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.
How come you know so much about Japanese history?
- Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
There's not so much text in this book.
- Bu kitapta o kadar çok konu yok.
If that guitar were not so expensive, I could buy it.
- O gitar o kadar pahalı olmasaydı, onu satın alabilirdim.