Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Jane gitarın yanı sıra keman çalabilir.
- Jane can play the violin, not to mention the guitar.
Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael speaks Japanese, not to mention English.
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
- Tom said that nothing like that would ever happen again.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Sanırım kaba olmamak en iyisi.
- I think it is best not to be impolite.
Olmak ya da olmamak; O büyük bir sorun.
- To be or not to be; That is a big question.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
A note was attached to the document with a paper clip.
- Bir not bir ataş ile belgeye tutturuldu.
Tom took notes during class.
- Tom, ders sırasında notlar aldı.
Look at the notes on page 10.
- Sayfa ondaki notlara bak.
Stick a notice on the board.
- Tahtaya bir not yapıştır.
I noticed a note on my desk, but I do not know who wrote it.
- Masamda bir not fark ettim ama kimin yazdığını bilmiyorum.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
He will get an average mark at best.
- En iyi halde ortalama bir not alacak.
My friend got good marks in the English examination.
- Arkadaşım, İngilizce sınavında iyi notlar aldı.
Making good grades requires studying hard.
- İyi notlar alma, çok çalışmayı gerektirir.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... >>Mike Cleron: I think the lesson here is not to attempt to improve on nature. ...
... very hierarchical way or you could choose not to. ...