Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Onun 100 dolardan az parası yok.
- He has not less than 100 dollars.
Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael speaks Japanese, not to mention English.
Jane gitarın yanı sıra keman çalabilir.
- Jane can play the violin, not to mention the guitar.
Yakışıklı mıyım yoksa değil miyim?
- Am I handsome or not?
Hava yoksa insan on dakika bile yaşayamaz.
- If there was no air, man could not live for even ten minutes.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Olmak ya da olmamak; O büyük bir sorun.
- To be or not to be; That is a big question.
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.
- To be or not to be, that is the question.
Not knowing any better, I went ahead.
He painted the car blue and black, not solid purple.
Tom should have been eating more vegetables and not as much meat.
- Tom should've been eating more vegetables and not as much meat.
Do as I say, and not as I do.
- Do as I say, not as I do.
That is not red, it's orange.
Sure, you're perfect the way you are... not!.
Betsy can't seem to boil the potatoes, not to mention prepare an entire meal.
Please note the change in the meeting agenda.
- Lütfen toplantı gündemindeki değişikliği not al.
I made a note of the telephone number.
- Telefon numarasını not aldım.
Could you let me see your notes?
- Notlarına bakmama izin verir misin?
Look at the notes on page 10.
- Sayfa ondaki notlara bak.
He pasted the notice on the door.
- Notu kapıya yapıştırdı.
I noticed a note on my desk, but I do not know who wrote it.
- Masamda bir not fark ettim ama kimin yazdığını bilmiyorum.
She earned remarkable grades at the final exams.
- O final sınavlarında dikkat çekici notlar kazandı.
Tom has a good credit score.
- Tom'un iyi bir kredi notu var.
Please take a message for me.
- Lütfen benim için not alın.
Shall I take a message? No, thank you.
- Bir notunuz var mıydı? Yok, teşekkürler.
My friend got good marks in the English examination.
- Arkadaşım, İngilizce sınavında iyi notlar aldı.
He got full marks in English.
- O, İngilizce tam not aldı.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
Making good grades requires studying hard.
- İyi notlar alma, çok çalışmayı gerektirir.
A reminder from the library has arrived.
- Kütüphaneden bir hatırlatma notu geldi.
She got full marks by memorizing the whole lesson.
- O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
... not to overwhelm all of those other things. ...
... not to bring up a sour story, but I sent all of the ...