Tom talihsiz bir kaza ile karşılaştı.
- Tom met with an unfortunate accident.
Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Şu şanssız insanlara acıdı.
- She sympathized with those unfortunate people.
O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
- It would be unfortunate if he were to fail.
Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
- Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
Maalesef kötü haberlerim var.
- Unfortunately, I have bad news.
Hayır, ne yazık ki; aksine.
- No, unfortunately; on the contrary.
Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
Tom Mary'nin partisine katılmayı isterdi. Maalesef, yapmak zorunda olduğu başka şeyler vardı.
- Tom would have liked to attend Mary's party. Unfortunately, he had other things he had to do.