Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
They have scarcely gone out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
I can scarcely believe it.
- Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.
I have hardly any money left.
- Neredeyse hiç param kalmadı.
I have hardly any English books.
- Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.