She stared at him with hatred.
- O, ona nefretle baktı.
There is still serious racial hatred against black people.
- Siyah insanlara karşı hâlâ ciddi bir ırkçı nefret vardır.
She hated her husband.
- O, kocasından nefret etti.
Some people hate to argue.
- Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
There is no earthly reason for me to dislike her.
- Benim ondan nefret etmem için geçerli bir nedenim yok.
Don't dislike what you don't understand.
- Anlamadığın şeyden nefret etme.
Tom walked away in disgust.
- Tom nefretle uzaklaştı.
Tom stared at Mary in disgust.
- Tom Mary'ye nefretle baktı.
Hypocrisy is my abhorrence.
- İkiyüzlülük benim nefret ettiğim şeydir.
She detests speaking in public.
- O topluluk önünde konuşmaktan nefret eder.
Tom says that he detests war.
- Tom savaştan nefret ettiğini söylüyor.
I feel an aversion toward all this exhibitionism.
- Tüm bu teşhirciliğe karşı nefret hissediyorum.
They hate horror films.
- Korku filmlerinden nefret ederler.
We loathe horror films.
- Biz korku filmlerinden nefret ederiz.
My antipathy toward telemarketers is so strong that I am often rude to them.
- Tele pazarlamacılara nefretim o kadar büyük ki genellikle onlara kaba davranırım.
You're really hateful!
- Sen gerçekten nefret dolusun!
We should avoid writing sentences that are disrespectful, offensive or hateful.
- Saygısız, saldırgan ve nefret dolu cümleler yazmaktan kaçınmamız gerekir.