She stared at him with hatred.
- O, ona nefretle baktı.
There is still serious racial hatred against black people.
- Siyah insanlara karşı hâlâ ciddi bir ırkçı nefret vardır.
She hated her husband.
- Kocasından nefret etti.
Jack Dorsey hates me.
- Jack Dorsey benden nefret ediyor.
There is no earthly reason for me to dislike her.
- Benim ondan nefret etmem için geçerli bir nedenim yok.
Don't dislike what you don't understand.
- Anlamadığın şeyden nefret etme.
Tom stared at Mary with disgust.
- Tom nefretle Mary'ye baktı.
Tom could barely conceal his disgust.
- Tom nefretini güçlükle gizleyebildi.
Hypocrisy is my abhorrence.
- İkiyüzlülük benim nefret ettiğim şeydir.
Why do you detest Tom?
- Neden Tom'dan nefret ediyorsun?
Tom absolutely detests Mary.
- Tom kesinlikle Mary'den nefret ediyor.
I feel an aversion toward all this exhibitionism.
- Tüm bu teşhirciliğe karşı nefret hissediyorum.
I hate horror movies.
- Korku filmlerinden nefret ederim.
They hate horror films.
- Korku filmlerinden nefret ederler.
My antipathy toward telemarketers is so strong that I am often rude to them.
- Tele pazarlamacılara nefretim o kadar büyük ki genellikle onlara kaba davranırım.
You're really hateful!
- Sen gerçekten nefret dolusun!
We should avoid writing sentences that are disrespectful, offensive or hateful.
- Saygısız, saldırgan ve nefret dolu cümleler yazmaktan kaçınmamız gerekir.