She leaves you breathless.
- O seni nefessiz bırakır.
Tom was so out of breath that he could hardly speak.
- Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.
He lies as naturally as he breathes.
- Nefes alışı kadar doğal şekilde yalan söyler.
It's not possible to breathe here.
- Burada nefes almak mümkün değil.
I have difficulty breathing.
- Nefes almada zorluk çekiyorum.
I've been having trouble breathing.
- Nefes almada zorluk çekiyorum.
What a splendid day! said Anne, drawing a long breath.
- Anne uzun bir nefes çekerek Ne muhteşem bir gün! dedi.
He has drawn his last breath.
- O son nefesini çekti.
The dragon's fire breath burned Mario completely.
- Ejderhanın yangın nefesi Mario'yu tamamen yaktı.
You look a little winded.
- Biraz nefesi kesilmiş görünüyorsun.
The human voice is the most beautiful of all wind instruments.
- Nefesli enstrümanlar içinde en mükemmeli insan sesidir.