Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
- Although she lives nearby, I rarely see her.
Yakında bir yangın patlak verdi.
- A fire broke out nearby.
Onu yakındaki bir eve taşıdılar.
- They carried him to a nearby house.
Fırtına yüzünden yakındaki bir ahıra sığındık.
- We took refuge from the storm in a nearby barn.
Tom'un varisli damarları var.
- Tom has varicose veins.
He stopped at a nearby store for some groceries.