nöbetçi

listen to the pronunciation of nöbetçi
التركية - الإنجليزية
guard

On your feet, shouted the guard. - Nöbetçi ayağa kalk diye bağırdı.

How did you kill the guards? - Nöbetçileri nasıl öldürdün?

warder
on duty; sentry, watchman
picket
(someone) who is on duty
sentry, sentinel; watchman
sentinel
sentry

He was a brave sentry. - O cesur bir nöbetçiydi.

watchman
guardsman
lookout man
on duty

The policeman was on duty on that day. - Polis o gün nöbetçiydi.

lookout
spotter
scout
on call
picketer
{i} watch
nöbet
watch

I'll take the first watch. - İlk nöbeti ben alacağım.

Let one of us keep watch while another takes a nap. - Diğeri şekerleme yaparken bizden biri nöbet tutsun.

nöbetçi er
sentry
nöbetçi amir
officer of the day
nöbetçi dikmek
picket
nöbetçi doktor
doctor on call
nöbetçi eczane
pharmacy on duty
nöbetçi eczane nerede
Where is the nearest all night drugstore
nöbetçi eczane pharmacy whose turn it is
to be open at night or during a holiday
nöbetçi hakim
(Hukuk) duty magistrate, out-of-hours magistrate (UK)
nöbetçi kulübesi
watch box
nöbetçi kulübesi
sentry box
nöbetçi mahkeme
vacation court
nöbetçi olmak
mount guard
nöbetçi olmak
to be on duty (for the day)
nöbetçi subay
watch officer
nöbetçi subay
orderly officer
nöbetçi subay
officer on duty
nöbetçi subay
officer of the day
nöbetçi subay duty officer; officer of
the day; officer of the guard
nöbetçi subayı
duty officer
nöbet
{i} spell
nöbet
turn

Mary and her sister took turns at looking after their sick mother. - Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.

We took care of our children by turns. - Nöbetleşe çocuklarımıza baktık.

nöbet
{i} invasion
dikmek (nöbetçi)
post
nöbet
guard

Two soldiers kept guard at the gate. - İki asker kapıda nöbet tuttu.

I'll stand guard now. - Şimdi nöbet tutacağım.

nöbet
inning
nöbet
innings
nöbetçi kulübesi
box
nöbet
post
nöbet
fit

She had a fit of coughing. - Onun öksürük nöbeti vardı.

I killed him in a fit of rage - it wasn't premeditated. - Onu bir öfke nöbetinde öldürdüm. Planlanmış değildi.

nöbet
shift
nöbetçi doktor
doctor in charge
nöbet
{i} sentry

He was a brave sentry. - O cesur bir nöbetçiydi.

nöbet
{i} tour
komutanlık nöbetçi subayı
(Askeri) command duty officer
komutanlık nöbetçi subayı yardımcısı
(Askeri) assistant command duty officer
nöbet
ictus
nöbet
time: iki nöbet twice
nöbet
police

The policeman was on duty on that day. - Polis o gün nöbetçiydi.

nöbet
guard duty

Tom fell asleep on guard duty. - Tom nöbette uyuyakaldı.

Tom was accused of falling asleep on guard duty. - Tom nöbette uykuya dalmakla suçlandı.

nöbet
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea. - Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.

nöbet
attack
nöbet
shift (scheduled period of work); watch (of a sentry)
nöbet
turn of work
nöbet
sentry go
nöbet
turn; guard, watch; attack, fit, bout
nöbet
attack, fit, paroxysm, or seizure (caused by a recurrent disease)
nöbet
turn of duty
nöbet
paroxysm
nöbet
turn (of duty)
nöbet
trick
nöbet
(Biyoloji) seizure

Tom is having another seizure. - Tom başka nöbet geçiriyor.

Strobing effects can trigger epileptic seizures. - Yanıp sönen efektler epilepsi nöbetlerini tetikleyebilir.

nöbet
acces
التركية - التركية
Güverte veya makinede görevli gemici veya ateşçi
Nöbet bekleyen, nöbet sırası kendisinde olan (kimse)
Nöbet bekleyen, nöbet sırası kendisinde olan kimse: "Nöbetçi doktor orada, odasında idi."- Ö. Seyfettin
Denizcilikte aynı hzimeti aralıksız olarak birkaç saat yapmak üzere ayrılmış meydana gelen vardiya grubu
(Osmanlı Dönemi) nöbettar
Nöbet
(Osmanlı Dönemi) ZER
Nöbet
(Osmanlı Dönemi) NİYABE
Nöbet
(Osmanlı Dönemi) UKBE
Nöbet
nevbet
Nöbet
(Osmanlı Dönemi) FURSA
Nöbet
kezik
nöbet
Resmî yerlerde veya önemli kimselerin kapısında belli vakitlerde çalınan mızıka
nöbet
Sıra, keşik
nöbet
Sıra ile yapılan görev, keşik
nöbet
Kez, defa
nöbet
Sıra ile yapılan görev: "Karlı dağlar başında nöbet geceleri, siper içlerindeki yağmurlu uzun günler."- Y. K. Karaosmanoğlu
nöbet
Vakit vakit ortaya çıkan aynı türden fizyolojik bozuklukların bütünü: "Bir sıtma nöbeti içinde titreyerek olduğu yere çöreklendi."- S. F. Abasıyanık
nöbet
Hastalık sebebiyle titreme, yüksek ateş: "Bir aralık nöbeti artmış olacak, kebenin altından arabacıya seslendi."- M. Ş. Esendal
nöbet
Hastalık sebebiyle titreme, yüksek ateş
nöbet
Vakit vakit ortaya çıkan aynı türden fizyolojik bozuklukların bütünü
nöbet
Kez, defa: "Akşamları gelince sofra kalktıktan sonra çocuklarla bir nöbet daha oyun oynanır."- R. N. Güntekin
nöbetçi
المفضلات