Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum.
- Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.
Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum.
- Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.
Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum.
- Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.
Koyunu sığıra tercih ederim.
- I prefer mutton to beef.
Sürekli gürültü bizi sağır etti.
- The continual noise deafened us.
Helen Keller, kör sağır ve dilsizdi.
- Helen Keller was blind, deaf and dumb.
Görme engelli mi yoksa işitme engelli mi olmayı tercih edersiniz?
- Would you rather be blind or be deaf?
O dönemde işitme engelliler için okul yoktu.
- No schools for the deaf existed in that era.
The oil he sprayed on his customers was derived from the oil glands of mutton birds hunted in the islands of the Bass Strait by the descendants of nineteenth-century sailors and the Tasmanian Aboriginal women they had kidnapped.
The teacher was trying to appeal to her students by wearing a short skirt and strappy top. In reality, she just looked like mutton dressed as lamb.