mutluluk

listen to the pronunciation of mutluluk
التركية - الإنجليزية
happiness

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that. - Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.

weal

Happiness is more important than wealth. - Mutluluk zenginlikten daha önemlidir.

Wealth does not always bring us happiness. - Servet bize her zaman mutluluk getirmez.

(Hukuk) well-being
bliss

If ignorance is bliss, there should be more happy people. - Cehalet mutluluksa, daha fazla mutlu insanlar olmalı.

Ignorance is not bliss. - Cehalet mutluluk değildir.

glory
welfare
elate
euphoria
wellbeing
fortunateness
feel joy
felicitousness
joy

Without the risk of pain, there can be no happiness and joy. - Acı riski olmadan, mutluluk ve sevinç olamaz.

Neither joy nor sorrow can last forever. - Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.

sense of well-being
eudemonia
jouissance
(deyim) a bed of roses
(Ticaret) prosperity

I wish you both happiness and prosperity. - Her ikinize mutluluk ve refah diliyorum.

delightfulness
heaven

After he heard the news, Tom was in seventh heaven. - O, haberi duyduktan sonra mutluluktan havalara uçtu.

well being
blissfulness
elation
smiles
nirvana
sense of well being
felicity
happiness, joy, bliss
high
jubilant
mutlu
(isim) Happy

As long as you are with him, you can't be happy. - Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

mutluluk dileyen kimse
well-wisher
mutluluk duyarız
we will be glad
mutluluk kaynağı
source of happiness
mutluluk duymak, bahtiyar olmak
To be happy, be happy
mutluluk hormonu
happiness hormone
mutluluk vermek, bahtiyar etmek
To give happiness, to be happy
mutluluk yeri
happy place
mutluluk çubuğu
joy stick
mutluluk, refah, huzur, zenginlik
happiness, prosperity, peace, prosperity
mutluluk dolu olma
blissfulness
mutluluk duymak
be glad
mutluluk getirmek
bring happiness
mutluluk kaynağı
joy
mutluluk oyunu
glad game
mutluluk oyunu oynamak
(Konuşma Dili) count one's blessings
mutluluk saçan
radiant
mutluluk veren
cheerful
mutluluk veren
blessed
mutluluk veren şey
up
mutluluk verici
(deyim) a breath of a fresh air
mutluluk verir bir biçimde
blessedly
mutluluk vermek
give happiness
mutlu etme, mutluluk verme
happy, happiness-making
mutlu
{s} merry

I just want to wish you a merry Christmas. - Ben sadece sana mutlu bir Noel dilemek istiyorum.

I wish you all a merry Christmas and a happy new year. - Hepinize Mutlu Noeller ve mutlu bir yeni yıl diliyorum.

mutlu
{s} delighted

They were delighted at the good news. - İyi habere mutlu oldular.

The speech made by the president yesterday delighted his supporters. - Başkan tarafından yapılan konuşma taraftarlarını mutlu etti.

mutlu
blessed
mutlu
{s} contented

It is true that he is poor, but he is contented. - Fakir biri olduğu doğrudur, ama o mutludur.

Tom seemed contented. - Tom mutlu görünüyordu.

mutlu
joyful

I saw a joyful smile on his face. - Onun yüzünde mutlu bir gülümseme gördüm.

mutlu
happy, glad, gay, elated
mutlu
{s} blissful

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

You don't need much to be blissfully happy. - Keyifli bir şekilde mutlu olmak için çok fazla şeye ihtiyacın yok.

eksiksiz bir mutluluk
bliss
mutlu
welloff
mutlu
jubilant
mutlu
exultant
mutlu
happier

Tom couldn't be happier. - Tom daha mutlu olamazdı.

We couldn't be happier for you. - Sizin için daha mutlu olamazdık.

mutlu
jolly
mutlu
glad

He would be glad to hear that. - O, onu duymaktan mutlu olurdu.

I'm glad to hear that she is unmarried. - Onun bekar olduğunu duymaktan dolayı mutluyum.

mutlu
(Konuşma Dili) in good heart
mutlu
delighted at

I am delighted at your success. - Ben başarınızdan mutluluk duyuyorum.

They were delighted at the good news. - İyi habere mutlu oldular.

mutlu
bright

You look happy, so bright and early. - Mutlu, çok parlak ve erken görünüyorsun.

mutlu
gay
mutlu
(deyim) in fine fettle
mutlu
gleesome
mutlu
(Konuşma Dili) all right
mutluluklar
best wishes
mutlu
content

Tom seemed to be contented. - Tom mutlu görünüyordu.

I think Tom is contented. - Tom'un mutlu olduğunu düşünüyorum.

mutlu
blithe
mutlu
light-hearted
mutlu
felicitous
mutlu
thankful
mutluluk verici
glad
mutlu
{s} palmy
aşırı mutluluk
raptures
geçici mutluluk
fool's paradise
huzur ve mutluluk dönemi
Golden Age
hırslardan arınılarak ulaşılan salt mutluluk
nirvana
mutlu
rejoicing
mutlu
chuffed
mutlu
lucky
mutlu
elated

Tom was stunned, but elated. - Tom sersemlemiş ama mutluydu.

mutluluklar
bless you!
mutluluklar
bless you
salt mutluluk
beatitude
salt mutluluk ile ilgili
nirvanic
size mutluluk dolu yıllar diliyorum
I wish you many years of happiness
sonsuz mutluluk
beatitude
التركية - التركية
Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet: "Kâmuran'ın bahçesi ikisi arasında tam bir mutluluk durağı."- H. E. Adıvar
Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet
kut
(Osmanlı Dönemi) mesudiyet
mutluluk çubuğu
İktidarsızlık sorunu bulunanlara sağlıklı cinsel yaşantı için özel olarak takılan yapay organ
Mutlu
kambin
Mutlu
mukbil
Mutlu
berhudar
Mutlu
ongun
mutlu
Mutluluğa erişmiş olan, ongun, mesut: "Bu yüz neşeli değil, taşkın denecek kadar mutlu idi."- T. Buğra
mutlu
Mutluluğa erişmiş olan, ongun, mesut
mutlu
Mutluluk veren
mutluluk
المفضلات