Tom is a man of absolute sincerity.
- Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
Tom told Mary the absolute truth.
- Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
It was a complete and utter waste of time.
- O tam ve mutlak bir zaman kaybıydı.
That's an utter waste of time.
- O mutlak bir zaman kaybı.
He is certain to win the game.
- O, oyunu mutlaka kazanacak.
I suggest you to go absolutely on a trip to Ferrara and Ravenna.
- Mutlaka Ferrara ve Ravenna'ya bir gezi yapmanı öneririm.
We'd be absolutely thrilled if that happened.
- O olsaydı mutlaka heyecanlanırdık.
Make sure you save the receipt.
- Makbuzu mutlaka saklayın.
Be sure and call me tonight.
- Gece beni mutlaka ara.
Don't tell her anything except the absolute truth.
- Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.