Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.
- A pair of leather gloves is a must when you work with these machines.
İngilizcede akıcılık bir zorunluluktur.
- Fluency in English is a must.
Bu oda küflü kokuyor.
- This room smells musty.
Kabin küflü kokuyordu.
- The cabin smelled musty.
Jim hemen hastaneye gitmelidir.
- Jim must go to the hospital immediately.
O, ve yalnızca o, gitmelidir.
- He, and he alone, must go.
Tom'a yapılması gereken şeyi nasıl yapacağı gösterilmeli.
- Tom must be shown how to do what needs to be done.
O bana kızgın olmalı.
- She must be angry with me.
Tom söylediğinden dolayı Mary'ye kızgın olmalı.
- Tom must be angry with Mary for what she did.
Bu makinelerle çalıştığında bir çift deri eldiven bir zorunluluktur.
- A pair of leather gloves is a must when you work with these machines.
Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
- A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli
- Tom must choose the second-best policy according to the circumstances.
Eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekir.
- You must remove your shoes before entering a house.
Gerçeklerle yüzleşmen gerekir.
- You must face the facts.
You picked one of two, and it wasn't the first: it must have been the second.
This door handle must be rotated fully. — the requirement is a directive.
If you'll be out all day, sunscreen is a must.
The left hand side of my body has really been hammered the last six months; I must have killed a Chinaman in a previous life or something, I don't know, mused Vogels.
One must needs run when the devil drives.
You must not cross the road until the light goes green.
... I mean, with your work with UNICEF since 2005, it must be ...
... MARVIN CHOW: Well I think it must be. ...