Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- If you eat too much you will become fat.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Bugün, çok fazla ödevim var.
- I have too much homework today.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
- I had no idea that Tom knew so much about zebras.
Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
- Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
- That's pretty much all you need to know.
O iş hemen hemen bitti.
- That job is pretty much finished.
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Onun köpeği uysal olduğu kadar çok sadık değildir.
- Her dog is not so much faithful as tame.
Büyük bir köprü değildi.
- It wasn't much of a bridge.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Cüzdanımda daha fazla para yok.
- I have no more money in my wallet.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
- It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
- I'd like to stay one more night. Is that possible?
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
İspanya, Latin Amerika'yı işgal etmeseydi, çok daha iyi olurdu.
- It would have been much better if the Spanish hadn't invaded Latin America.
Yeni sunucu çok daha iyi performansa sahip olmalıdır.
- The new server should have much better performance.
Evi şöyle dursun, onun araba almaya bile gücü yetmez.
- He cannot afford to buy a car, much less a house.
Yazmak şöyle dursun, Fransızca'yı okuyamaz bile.
- He can't read French, much less write it.
Zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.
- He spent much of his time reading.
Onun çoğunu okuyamadı.
- He was unable to read much of it.
TV izlemek için fazla zaman harcama.
- Don't spend so much time watching TV.
Tom'un çok fazla zamanı kalmadı.
- Tom doesn't have much time left.
Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
- The patient is much the same as yesterday.
I spend much more time at home in winter.
O, müzikten çok daha fazla dans etmeyi seviyor.
- He likes dancing, much more music.
Onlar aynı ürünü çok daha ucuza yapabilir.
- They can make the same product much more cheaply.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
- There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Çoğu genç yetişkin geceleyin dışarı çıkmaktan hoşlanır.
- Most young adults enjoy going out at night.
O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.
- If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life.
Bugün pek çok okul kapalı.
- Most schools are closed today.
Tom konserden çok fazla hoşlanmadı.
- Tom didn't enjoy the concert very much.
Hanako keki çok fazla seviyor.
- Hanako likes cake very much.
Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
- My brother eats twice as much as I do.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
Ne kadar para istiyorsun?
- How much money do you want?
Ona ne kadar inanıyorsun?
- How much do you believe him?
Tom kaç para harcamak zorunda olduğumuzu tam olarak bilmeli.
- Tom should know exactly how much money we have to spend.
Toplamda kaç para harcadın?
- How much money did you spend in total?
O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.
- If he did not watch so much television, he would have more time for study.
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than him.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Romanlar geçmişte olduğu kadar çok okunmuyor.
- Novels aren't being read as much as they were in the past.
Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
İnekler bu ülkede başka bir hayvandan daha faydalıdır.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Good health is more valuable than anything else.
Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
- I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
- The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
Tom kesinlikle partimizi daha eğlenceli yapmak için yardım etti.
- Tom certainly helped make our party more fun.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
- You must be more careful to avoid making a gross mistake.
Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
- Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.
- It's useless to keep on thinking any more.
Volvo yeni bir projeye başlıyor. Devamını oku.
- Volvo is starting a new project Read more.
Birçoğu okuyamıyordu ya da yazamıyordu.
- Most were unable to read or write.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
- There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
- Windows is the most used operating system in the world.
Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- Most snakes on this island are harmless.
Bugün pek çok okul kapalı.
- Most schools are closed today.
Mary aşırı makyaj yapıyor.
- Mary wears too much makeup.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
- She is very beautiful, and what is more, very wise.
Çoğu takımyıldızı adlarını verdikleri yaratıklara ve karakterlere benzemez.
- Most constellations don't really resemble the creatures or characters they are named after.
O, son derece nazik bir komşudur.
- She is a most gracious neighbor.
Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
- That's pretty much everything you need to know.
Tom hemen hemen kendisi için saklar.
- Tom pretty much keeps to himself.
Tom oldukça fazla evde kalır.
- Tom pretty much stays at home.
Onlar oldukça fazla yalnız.
- They're pretty much alone.
Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
- I had no idea that Tom knew so much about zebras.
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
Bu kadar fazla yemek yiyemem.
- I can't eat this much food.
Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
- My place isn't usually this much of a mess.
Korkarım bu iş senin için çok fazla.
- I'm afraid this job is too much for you.
Problem benim için çok fazlaydı.
- The problem was too much for me.
Tom'un söyleyecek daha fazla şeyi yoktu.
- Tom had nothing more to say.
Horatio, Cennette ve Dünyada sizin felsefenizde hayal edilenden çok daha fazla şeyler vardır.
- There are more things in Heaven and Earth, Horatio, than are dreamt of in your philosophy.
Bu sahte çevrecilikten daha fazla bir şey değil.
- That's nothing more than greenwashing.
Size söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more I can tell you.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
Onun sorunlarını az çok anlıyor.
- He understands her problems more or less.
Onun en fazla 100 doları var.
- He has at most 100 dollars.
O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
- He can only pay twenty dollars at most.
There wasn't much people about that day.
From those to whom much has been given much is expected.
I don't have much money.
Does he get drunk much?.
He is much fatter than I remember him.
This is such a terrible CD; I didn't listen to it, much less buy it.
I don't know which car to buy - they are all much of a muchness.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
The most I can offer for the house is $150,000.
This is a most unusual specimen.
Most want the best for their children.
I'm not much cop at the decorating lark, am I, Floss? Never mind, Dad..
One more song about movin’ along the highway / Can’t say much of anything that's new.
Pretty much all of the train operating companies have announced huge fare increases.
There is only so much you can remember.
There has been so much snow, I can't open the door.
Identical twins are so much alike, it is difficult to identify them.
So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.
Without so much as asking, he walked into the office and started digging through their files.
Well, I guess it'll never work. So much for that idea.
He giggled with that obnoxious hyena laugh he has. Spank you very much. I know you missed me, Cindy..
In all Penelope's devotion to her husband there is an ever present sense that the lady doth protest too much.
I don't think much of her new book.
For French today, we will learn the word douche - now, don't think too much!.
You ate too much cake at the party, and that's why you feel sick.
You talk too much.
You expect too much from your employees.
Too much, man! That was great!.
Household chemicals are about as personal as modern science gets. We are surrounded by hundreds of them every day — they're in our furnishings, our cosmetics, our vinyl floor tiles and plastic baby bottles. . . . Are they too much of a good thing?.
The majority of them are decent people.
- Most of them are decent people.
... And that's why people love YouTube content so much is ...
... It doesn't make much sense. ...