O, elini dalgalı kahverengi saçının içinden geçiriyor.
- He's running his hand through his wavy, brown hair.
Benim çizdiğim resim dalgalı dudakları olan bir yüzü gösteriyor.
- The picture I drew depicts a face with wavy lips.
Bu caddede aşağı yukarı yürüyerek saatler harcadım.
- I spent hours walking up and down on this street.
O, tepelerde aşağı yukarı yürürken nefes nefese idi.
- She was out of breath from walking up and down hills.
Onlar yukarı aşağı zıpladı.
- They bounced up and down.
Biz Kyoto sokaklarında yukarı aşağı yürüdük.
- We walked up and down the streets of Kyoto.