تعريف moving في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} hareketli
Kediler genellikle hareketli araçlar tarafından ezilirler.
- Cats are often run over by moving vehicles.
Hareketli resimler umurumda değil.
- I don't care for moving pictures.
- muharrik
- devinimli
- acıklı
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- (Bilgisayar) taşınıyor
Gelecek ay taşınıyorum.
- I am moving next month.
Biz gelecek ay taşınıyoruz.
- We are moving next month.
- (Bilgisayar) taşıyor
Sadece birkaç şeyi yeni evimize taşıyoruz.
- We're just moving a few things to our new home.
Şebeke gösterinizi başka bir zaman aralığına taşıyor.
- The network is moving your show to another time slot.
- (Kanun) yer değiştirme
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- müteharrik
- oynak
- hareket ettirme
Çok büyük bir kaya parçasını hareket ettirmek çok zor olacak.
- Moving a huge boulder is going to be very hard.
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- duygulandırma
- içli
- hareket ederek
- insanı duygulandıran
- duygulandırıcı
- {f} hareket ettir
Çok büyük bir kaya parçasını hareket ettirmek çok zor olacak.
- Moving a huge boulder is going to be very hard.
Balık kuyruğunu hareket ettirerek yüzer.
- The fish swims by moving its tail.
- dokunaklı
Sami'nin ifadesi son derece dokunaklıydı.
- Sami's testimony was extremely moving.
Bu anlatı ilginç, eğlenceli ve hatta dokunaklı.
- This story is interesting, funny and even moving.
- hareket eden
Uzakta hareket eden bir şey vardı.
- There was something moving in the distance.
Hareket eden trene atlamak çok tehlikelidir.
- It is very dangerous to jump aboard the train when it is moving.
- taşıma günü
- {s} harekete geçiren
- moving stairway yürüyen
- {s} etkili
- kımıldanır
- oynar
- {i} oynama
- {i} taşınma
Tom'un Boston'a taşınmayı planladığını biliyor muydun?
- Did you know that Tom is planning on moving to Boston?
Tom Boston'a taşınmayı düşündü ama aleyhte karar verdi.
- Tom considered moving to Boston, but decided against it.
- {s} ilerleyen
- hareket verici
- machine sinema makinası
- {i} hareket etme
Hareket etmeyi sürdürmek zorunda kaldım.
- I had to keep moving.
Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
- The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- moving day mesken değiştirilen gün
- hareket eder
Lütfen hareket ederken pencereden dışarı eğilmeyin.
- Please don't lean out of the window when we're moving.
- {s} hareket eden, devingen, oynak
- dokunaklu
- moving platform hareket eden platform
- etkileyici
İnanılmaz etkileyici bir hikaye.
- It's an incredibly moving story.
- tesirli
- kıpırtı
- move
- taşınmak
Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
- Few elephants would volunteer to move to Europe.
Taşınmak için ailesini hazırladı.
- He prepared his family for the move.
- move
- hamle
O oldukça iyi bir hamle.
- That was a pretty good move.
Tom ilk hamlesini yaptı.
- Tom made the first move.
- move
- {f} kımıldamak
Sadako daha fazlasını demek istiyordu ama dudakları artık kımıldamak istemedi.
- Sadako wanted to say more, but her lips just didn't want to move anymore.
- move
- hareket etmek
Aslında, herhangi bir hızda hareket etmek için kutup ayısı, çoğu diğer memelilerden iki katı daha fazla enerji harcar.
- In fact, to move at any speed the polar bear uses twice as much energy as do most other mammals.
Çok hızlı şekilde hareket etmek zorundayız.
- We have to move very quickly.
- move
- {f} kıpırdamak
- move
- hareket
Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
- They were so frightened that they couldn't move an inch.
- moving average
- (Bilgisayar) taşınan ortalama
- moving backward
- gerileyen
- moving element
- (Bilgisayar,Teknik) devinir öğe
- moving picture
- sinema filmi
- moving picture
- (Sinema) sinema
- moving scale instrument
- (Bilgisayar,Teknik) devinen ölçekli alet
- moving target
- (Askeri) hareket halinde hedef
- moving target indicator
- (Askeri) hareketli hedef göstericisi
- moving coil
- döner bobin
- moving coil
- oynak bobin
- moving picture camera
- film kamerası
- moving staircase
- yürüyen merdiven
- moving about freely
- serbestçe hareket
- moving averenge
- averenge hareketli
- moving away from the body
- uzaklıkta vücudun hareket
- moving away from the center
- uzaklıkta merkezine hareket
- moving contact
- temas hareketli
- moving force
- tahrik kuvveti, muharrik güç, devindirici güç
- moving from
- dan hareket eden
- moving in
- hareket
- moving in only one direction
- sadece bir yönde hareket
- moving in, or having a zigzag
- Hareketli veya zikzak sahip
- moving on hands and knees, creeping
- elleri ve dizleri, sürünen hareket
- moving sidewalk
- kaldırım hareketli
- moving slowly; slow-paced
- yavaş hareket; yavaş tempolu
- moving toward
- doğru hareket
- moving up and down like waves
- yukarı ve aşağı dalgalar gibi hareket
- moving walkway
- patika hareketli
- moving, movable
- Hareketli hareketli
- moving aerage process
- (Askeri) değişken ortalama işlemi
- moving average method
- (Ticaret) hareketli ortalama
- moving average method
- (Askeri) DEVİMLİ ORTALAMALAR YÖNTEMİ (ÖN KESTİRMEK İÇİN)
- moving average method
- (Askeri) devimli ortalamalar yöntemi
- moving beam radiography
- (Nükleer Bilimler) hareketli demet radyografisi
- moving blade
- hareketli kanat
- moving budget
- (Ticaret) değiştirilebilir bütçe
- moving budget
- (Ticaret) esnek bütçe
- moving coil galvanometer
- devinen sargili miniakimolcer
- moving coil microphone
- elektrodinamik mikrofon
- moving coil microphone
- hareketli bobinli mikrofon
- moving coil speaker
- hareketli bobinli hoparlör
- moving coil speaker
- elektrodinamik hoparlör
- moving coil voltmeter
- döner bobinli voltmetre
- moving day
- taşınma günü
- moving dune
- hareketli kumul
- moving dune
- gezen kumul
- moving element
- devinir oge
- moving fast
- hızlı hareket etme
- moving file
- (Bilgisayar) dosya taşınıyor
- moving folder
- (Bilgisayar) klasör taşınıyor
- moving form
- hareketli kalıp
- moving forms
- (İnşaat) hareketli kalıp
- moving havens
- (Askeri) seyyar barınaklar
- moving havens
- (Askeri) MÜTEHARRİK EMNİYET SAHALARI (SEYYAR BARINAK): Taarruzun dost kuvvetler tarafından önlenmesine mevcut taarruz tahditlerinin yetersiz olabileceği sahalardan geçen su altı ve su üstü gemilerine bir emniyet tedbiri sağlamak amacıyla tesis edilmiş hava tahditli bölgeleri. Ayrıca bakınız: "Moving submarine haven", "moving surface ship haven" ve "submarine sanctuaries"
- moving incessantly
- fıldır fıldır
- moving item
- (Bilgisayar) öğe taşınıyor
- moving live load
- hareketli yük hareketi
- moving load
- gezici yük
- moving magnet instrument
- devinen miknatisli alet
- moving magnet instrument
- devinen mıknatısli alet
- moving magnet instrument
- (Bilgisayar,Teknik) devinen mıknatıslı alet
- moving map display
- (Askeri) hareketli harita göstergesi
- moving map display
- (Askeri) HAREKETLİ HARİTA GÖSTERGESİ: Görüntünün bir aracın yatay hareketini göstereceği şekilde, sabit bir araç sembolünün arkasında bir harita veya şemanın hareket ettirilmesi. Bazen de harita veya şema hareketsiz dururken üzerinde bir araç sembolü hareket ettirilerek bu simule görüntü elde edilir. Ayrıca bakınız: "projected map display"
- moving mine
- (Askeri) HAREKETLİ MAYIN: Serseri mayın, salınırlı mayın, sualtı mayını, hareketli mayın, yükselen mayın, homing (güdümlü) mayın, ve demet mayınları gibi mayınların toplu tanımı
- moving mine
- (Askeri) hareketli mayın
- moving out
- hareket edilerek
- moving parts
- hareketli aksam
- moving pavement
- yürüyen kaldırım
- moving picture
- film
- moving picture
- sin. film
- moving picture machine
- sinema makinası
- moving picture machine
- film makinası
- moving pivot
- (Askeri) ÇARK KAVSİ: Yürüyüş halinde bulunan bir kolun, yürüyüş istikametini değiştirmek üzere, çark ettiği zaman takip ettiği daire kavsi
- moving platform
- hareket eden platform
- moving platform
- hareketli platform
- moving ramp
- yürüyen rampa
- moving scale instrument
- devinen olcekli alet
- moving screen
- (Askeri) hareketli örtme perdesi
- moving screen
- (Askeri) MÜTEHARRİK ÖRTME PERDESİ: Düşman keşif unsurlarını uzakta tutan ve kıta hareket ve faaliyetlerini düşman gözetlemesinden saklayan keşif kolları, çok defa, motorize veya mekanize müfrezeler
- moving sidewalk
- yürüyen kaldırım
- moving stairway
- yürüyen merdiven
- moving submarine haven
- (Askeri) SEYYAR DENİZALTI BARINAĞI: İntikaldeki denizaltıları çevreleyen ve belirtilmiş rota üzerindeki Denizaltının tahmini mevkiinden 50 mil ileriye, 100 mil geriye, 15'er mil yanlara doğru uzanan, denizaltı ihbarları ile tesis edilmiş saha. Ayrıca bakınız: "moving havens"
- moving submarine haven
- (Askeri) seyyar denizaltı barınağı
- moving surface ship haven
- (Askeri) SEYYAR SUÜSTÜ GEMİSİ BARINAĞI: Bir gemi veya gemi grubu rehberinin tahmini mevkii merkez alınmak suretiyle, normal olarak, belirli yarı çapta bir daire olarak kabul edilen, su üstü gemileri ihbarı ile tesis edilmiş saha. Ayrıca bakınız: "moving havens"
- moving target
- (Askeri) MÜTEHARRİK HEDEF, HAREKET HALİNDE HEDEF: Uçak veya araç gibi hareket halinde bulunan bir hedef
- moving target indication
- (Askeri) MÜTEHARRİK HEDEF BELİRTİSİ: Radar ekranında yalnız hareket halindeki hedeflerin görülmesine imkan veren bir radar tekniği
- moving target indicator
- (Askeri) hareketli hedef göstergesi
- moving target indicator
- (Askeri) HAREKETLİ HEDEF GÖSTERGESİ: Yalnızca hareket halindeki hedeflerin radar ekranında gözükmesi. Sabit hedeflerden geri gelen sinyaller, uygun bir hafıza devresi aracılığıyla, dönüş sinyalinden çıkartılır
- moving total
- (Ticaret) hareketli toplam
- moving total
- oynak toplam
- moving vane pump
- hareketli cepli pompa
- moving walk
- yürüyen yaya yolu
- moving walk
- yürüryol
- moving walkway
- yürüyen kaldırım
- moving wall
- hareketli pano duvar
- move
- {i} nakil
- move
- oynamak
- move
- ilerlemek
- move
- {f} teklif etmek
- move
- {i} oynama
- move
- {f} hareket et
Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.
- You'll have to get a move on if you want to catch the train.
Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
- Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- move
- {f} kıpırdatmak
- move
- {f} 1. kımıldatmak, oynatmak, hareket ettirmek; kımıldamak, oynamak, hareket etmek: My right leg is paralyzed; I can't move it. Sağ bacağım
- move
- {i} oynama sırası
- move
- {f} yer değiştirmek
- move
- (Askeri) kopya etmek
- move
- dama taş sürme
- move
- kımıldanmak
- move
- (Bilgisayar) taşı
Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
- I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
- Yuriko is planning to move into the furniture business.
- move
- müteessir etmek
- move
- gitmek
Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
- Tom made no move to go.
- move
- ırgalamak
- move
- (Bilgisayar) öğesini taşı
- move
- çekilmek
- move
- işlemek (bağırsaklar)
- move
- almak
- move
- karışmak
- move
- satranç
- move
- dama oynama sırası
- move
- (Bilgisayar) konumuna taşı
- move
- konumuna getirmek
- move
- devindirmek
- move
- kaldırmak
- move
- (Bilgisayar) taşıma
Tom Mary'nin şifonyerini taşımasına yardım etti.
- Tom helped Mary move the dresser.
Tom sırtı ağrıdığı için piyanoyu taşımaya yardım edemiyor.
- Tom can't help move the piano because he has a bad back.
- move
- göçmek
- move
- işletmek
- move
- işletmek (bağırsakları)
- move
- mütehassis etmek
- move
- kaymak
- move
- kalkmak
- move
- hareket etmek / ettirmek
- move
- dokunmak
- move
- ileri gitmek
- move
- koymak
- move
- kımıldatmak
- move
- satmak
- move
- yerini değiştirmek
- move
- sürmek
- move
- tesir etmek
- move
- devinmek
- move
- önermek
- move
- (Felsefe) devinim
- move
- yürütmek
- movingly
- etkileyici bir şekilde
- earth moving
- toprak kaldırma
- earth moving machinery
- kazı makinesi
- forward moving
- ileriye giden
- move
- gelişmek
- move
- zamanını geçirmek
- move
- hareket ettirmek
- move
- etkilemek
- move
- taşınma
Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
- This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
Mevcut evimiz çok küçük, bu nedenle taşınmaya karar verdik.
- Our present house is too small, so we decided to move.
- move
- oynatmak
- move
- birlikte olmak
Tom ebeveynleriyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Tom moved home to be with his parents.
Leyla, annesiyle birlikte olmak için eve taşındı.
- Layla moved home to be with her mother.
- move
- sona yaklaşmak
- move
- girişim
- move
- duygulandırmak
- move
- kımıldama
Ben kımıldamanı söyleyinceye kadar kımıldama.
- Don't move until I tell you to.
Bir araba kazası vardı ve trafik bir inç kımıldamadı.
- There was a car accident and the traffic didn't move an inch.
- move
- yürümek
- move
- (satranç) hamle
- move
- hareket etme
Onlar hızlı hareket etmek zorunda kalacaktı.
- They would have to move fast.
Kendinizi kayan kumda bulduğunuzda, hareket etmezseniz daha yavaş batarsınız.
- If you find yourself in quicksand you'll sink more slowly if you don't move.
- slow moving
- yavaş hareket eden
- Move
- dolaşın
- Word has it you´re moving to İzmir
- k. dili İzmir´e taşınacağını söylüyorlar
- a moving voice
- yanık ses
- be moving
- hareket
- deeply moving
- derinden hareketli
- dragging ones feet while moving
- taşırken olanlar ayaklarını sürüyerek
- earth moving machines
- hafriyat makinaları
- earth moving machines
- hafriyat makineleri
- fast moving consumer goods
- hızlı tüketim malları hareketli
- fast-moving
- Hızlı hareket eden
- get moving
- (deyim) Acele etmek, kımıldamak
- keep moving
- Yürümeye devam
- move
- {f} kimilda
- move
- haml