Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
- I'd like to stay one more night. Is that possible?
Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
- Tom reads more books than anyone else I know.
İnekler bu ülkede başka bir hayvandan daha faydalıdır.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
- All I wanted was a little more attention.
Yarasa, bir kuş olmaktan ziyâde, bir sıçandır.
- A bat is no more a bird than a rat is.
Daha fazla insanın yaptıkları şeylerden daha ziyade söyledikleri şeylerden başı belaya girer.
- More people get into trouble for things they say rather than for what they do.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
Sarışınlar diğer saç rengine sahip kadınlardan % 7 daha fazla kazanırlar.
- Blondes earn 7% more than women with any other hair color.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Tom kesinlikle partimizi daha eğlenceli yapmak için yardım etti.
- Tom certainly helped make our party more fun.
Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
- My grandmother gave me more than I wanted.
Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.
- My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than him.
Tom'un söyleyecek daha fazla şeyi yoktu.
- Tom had nothing more to say.
Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- Greedy people always want more stuff.
Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
- We eat more processed food than natural food.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
Size söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more I can tell you.
Bu sahte çevrecilikten daha fazla bir şey değil.
- That's nothing more than greenwashing.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
Onun sorunlarını az çok anlıyor.
- He understands her problems more or less.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Ben biraz daha kahve istiyorum.
- I'd like some more coffee.
Japon ekonomisi yıllık en fazla % 5'ten daha fazla büyümeye devam etti.
- The Japanese economy continued to grow by more than 5% annually.
Volvo yeni bir projeye başlıyor. Devamını oku.
- Volvo is starting a new project Read more.
Gitgide daha çok insan obezleşiyor.
- More and more people are becoming seriously overweight.
Avrupa'da kamusal alanın yokluğu gitgide daha fazla hissediliyor.
- The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly.
Onlar aşağı yukarı aynı boyuttalar.
- They are more or less the same size.
Tom ve Mary aşağı yukarı aynı bedendeler.
- Tom and Mary are more or less the same size.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
- Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
John birçok şişe şarap içti.
- John drank many bottles of wine.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- Too much drinking will make you sick.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
Politik dünyada pek çok düşmanı var.
- He has many enemies in the political world.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
- Read it once more, please.
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
Bana e-posta ile biraz daha bilgi gönderir misin?
- Could you send me more information by email?
Önce biraz daha bilgi alalım.
- Let's get some more information first.
Bu az ya da çok şu anda söyleyebileceğim şey.
- That's more or less all I can say at the moment.
Az ya da çok sorunlarını anlıyor.
- He understands more or less his problems.
O yaklaşık olarak benim yaşımda.
- She's more or less my age.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
- Read it one more time, please.
Gittikçe daha fazla çift balayı gezilerine yurt dışına gitmektedir.
- More and more couples go on honeymoon trips abroad.
İki kız kardeş gittikçe daha ünlü oldular.
- The two sisters became more and more famous.
Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
- Tom is more of a singer than a guitarist.
Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
- More often than not, people believe what you tell them.
More often than not, a student will come up with the right answer.
My love will last more than ever.
Takuboku'nun şiirlerini bir çoğunu ezbere öğrendim.
- I learned many of Takuboku's poems by heart.
O bir yığın dil konuşmaz.
- She does not speak many languages.
Gemide bir yığın fare var.
- There are many rats on the ship.
O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
- He received a good many letters this morning.
Bir hayli üyemiz var.
- We have many members.
Biz ondan çok şey bekliyoruz.
- We expect much of him.
İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
- That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
- Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
İnsanların birçoğu öldü.
- Many of the people died.
Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
- Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
Kaç tane çocuğun var?
- How many children do you have?
Kaç tane çocuğun var?
- How many kids do you have?
Bize daha fazla bilgi lâzım.
- We need more information.
Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.
- I think we need more information.
Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar?
- About how much would it cost to have this chair repaired?
Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.
- Many of the workers died of hunger.
Tom adlı kaç tane çocuk, sizin sınıfınızdadır?
- How many kids named Tom are in your class?
Tom adlı kaç kişiyi tanıyorsun?
- How many people do you know named Tom?
Köpeklerin çoğu yaşıyor.
- Many of the dogs are alive.
Bir köpeğin kaç bacağı vardır?
- How many legs does a dog have?
Büyük bir köprü değildi.
- It wasn't much of a bridge.
Onun köpeği uysal olduğu kadar çok sadık değildir.
- Her dog is not so much faithful as tame.
Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
- That's pretty much all you need to know.
Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
- The patient is much the same as yesterday.
information is also found wanting, as more and more companies demand knowledge.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
There are more and more people who keep pets these days.
To show their deadly rage.
What was expressed by the whole of the count's plump figure, in Marya Dmitrievna found expression only in her more and more beaming face and quivering nose.
More and more it is not the soul and Nature, but the eye and print, whose resultant is thought.
In rebuttal, the petitioner offers more cry than wool. He points first to the vague threats that his family and friends relayed to him during his 1990 return to El Salvador, and speculates that members of the FMLN still sought to harm him at that time. This is unabashed surmise. Aguilar-Solis v. INS, case no. 98-1484 (1st Cir. 1998).
He clearly believes some states are more equal than others.
Nothing to do with his physical prowess. Bullshit and crap more like — very funny though.
More often than not, tomato seeds will sprout even if they are a couple of years old.
I've more or less guaranteed myself a top mark in my final exams.
The sporophyte foot is also characteristic: it is very broad and more or less lenticular or disciform, as broad or broader than the calyptra stalk , and is sessile on the calyptra base.
Check out this shop! They have more kinds of carpet than you can poke a stick at!.
Any English High Street has more Indian Restaurants than you can shake a stick at.
More often than not, a student will come up with the right answer.
Many are called, but few are chosen.
A great many do not understand this.
All of us seem to need some totalistic relationships in our lives. But to decry the fact that we cannot have only such relationships is nonsense. And to prefer a society in which the individual has holistic relationships with a few, rather than modular relationships with many, is to wish for a return to the imprisonment of the past—a past when individuals may have been more tightly bound to one another, but when they were also more tightly regimented by social conventions, sexual mores, political and religious restrictions.
There wasn't much people about that day.
From those to whom much has been given much is expected.
I don't have much money.
Does he get drunk much?.
I increasingly need your help.
- I need your help more and more.
... to be paying $600 more in prescription care. They're now going to have to be paying copays ...
... MR. ROMNEY: I ' look, the revenue I get is by more people working, getting higher ...