mittagessen

listen to the pronunciation of mittagessen
ألمانية - التركية
- {'mitak-esın} s öğle yemeği
[das] öğle yemeği
öğle yemeği

Bütün sabah bu problem hakkında düşündün .Bir mola ver; öğle yemeğine git. - Du hast den ganzen Morgen über dieses Problem nachgedacht. Mach' eine Pause, geh' Mittagessen.

Sizi öğle yemeğine davet edebilir miyim? - Darf ich Sie zum Mittagessen einladen?

öğle yemek
الإنجليزية - التركية

تعريف mittagessen في الإنجليزية التركية القاموس.

lunch
{i} öğle yemeği

Öğle yemeğini yedin, değil mi? - You have eaten lunch, haven't you?

Daha önce öğle yemeği yedim. - I have already eaten lunch.

have lunch
öğle yemeği ye

Tom öğle yemeği yemedi. - Tom didn't have lunch.

Bugün öğle yemeği yemedim. - I didn't have lunch today.

have lunch
(Fiili Deyim ) öğle yemeği yemek

Benimle öğle yemeği yemek için zamanın var mı? - Will you have time to have lunch with me?

Birlikte öğle yemeği yemek ister misin? - Would you like to have lunch together?

lunch
öğle yemek

Kütüphanenin önündeki ağaçların altında öğle yemeklerini yiyen bazı adamlar vardı. - There were some men eating their lunches under the trees in front of the library.

Sıcak öğle yemekleri alabiliriz. - We can buy hot lunches.

lunch
hafifyemek
lunch
{f} öğle yemeği ye

Biz erken bir öğle yemeği yedik. - We had an early lunch.

Öğle yemeği yemeden önce ellerimi yıkarım. - I wash my hands before eating lunch.

lunch
öğle yemeği yemek

Tom Mary'yi öğle yemeği yemek için dışarı davet etti. - Tom invited Mary out to lunch.

Tom'un canı öğle yemeği yemek istemiyordu. - Tom didn't feel like eating lunch.

lunch
(fiil) öğle yemeği yemek
lunch
lunch hour öğle tatili
lunch
lunch counter büfe
lunch
öğle yemeği yemek veya yedirmek
lunch
(isim) öğle yemeği
lunch
{f} öğle yemeği yemek/yedirmek
lunch
çıkar/öğle yemeği ye
lunch
öğle yemeğinde yenen yiyecekler
luncheon
(isim) öğle yemeği
luncheon
{f} öğle yemeği yemek
ألمانية - الإنجليزية
lunches

There were some men eating their lunches under the trees in front of the library. - Einige Männer nahmen unter den Bäumen vor der Bibliothek ihr Mittagessen zu sich.

I'm going to miss our lunches together. - Ich werde unsere gemeinsamen Mittagessen vermissen.

tiffins
luncheon
lunch
have lunch

We stopped along the way to have lunch. - Wir legten unterwegs eine Rast zum Mittagessen ein.

I had to attend two meetings yesterday, and there was no time to have lunch between. - Ich musste gestern an zwei Meetings teilnehmen, zwischen denen keine Zeit zum Mittagessen war.

luncheons
(leichtes) Mittagessen
tiffin
Der Brunch kommt vor dem Mittagessen und nach dem Frühstück.
Brunch comes before lunch and after breakfast
Möglichkeit zum Mittagessen (Reiseprogramm)
lunch option (travel programme)