O, tavukları darıyla besledi.
- He fed the chickens millet.
All sorts of people live in Tokyo.
- Tokyo'da her çeşit millet yaşar.
The Chinese are a friendly people.
- Çinliler cana yakın bir millettir.
The United Nations sent peacekeepers to Bosnia.
- Birleşmiş Milletler Bosna'ya arabulucular gönderdi.
Sovereignty unconditionally belongs to the nation.
- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
I am a Turk and I love my country.
- Türk'üm milletimi ve ülkemi seviyorum.
The country appealed to the United Nation for help.
- Ülke yardım için Birleşmiş Milletler'e başvurdu.
Are nations the last stage of evolution in human society?
- Milletler insan toplumunda son evrim aşaması mı?
Thank you very much, everybody.
- Çok teşekkür ederim, millet.
Hey everybody, listen up!
- Hey millet, kulak verin!
Nothing to see here, folks. Move along.
- Burada görülecek hiçbir şey yok, millet. Devam edin.
My folks used to tell me stories about that.
- Benim millet bana onun hakkında hikayeler anlatırdı.
She did it for the good of the community.
- O onu milletin iyiliği için yaptı.
My folks used to tell me stories about that.
- Benim millet bana onun hakkında hikayeler anlatırdı.
Hang in there, folks.
- Orada bekleyin, millet.
I congratulate him and Governor Palin for all they have achieved, and I look forward to working with them to renew this nation's promise in the months ahead.
- Başardıkları her şey için onu ve Vali Palin'i tebrik ediyorum ve önümüzdeki aylarda bu milletin sözünü yenilemek için onlarla çalışmaya can atıyorum.
Hey guys! What' up?.
Guys, that just wasn't good enough.
- Millet, bu sadece yeterince iyi değildi.
Let me ask you guys something.
- Millet size bir şey sormama izin verin.