تعريف miktar في التركية الإنجليزية القاموس.
- number
Tom's computer crashed and he lost a number of important documents.
- Tom'un bilgisayarı çöktü ve o bir miktar önemli belgeleri kaybetti.
A human body consists of a countless number of cells.
- Bir insan vücudu sayısız miktarda hücreden oluşur.
- quantity
It is quality, not quantity that counts.
- Önemli olan miktar değil kalitedir.
Japan imports a large quantity of oil.
- Japonya büyük miktarda petrol ithal eder.
- amount
They need to eat double that amount.
- O miktarın iki katını yemeliler.
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
- deal
The project requires a great deal of money.
- Proje büyük miktarda para gerektiriyor.
I can get you a deal.
- Sana bir miktar alabilirim.
- quantum
- gage
- body
A human body consists of a countless number of cells.
- Bir insan vücudu sayısız miktarda hücreden oluşur.
- abundance
- (Bilgisayar) amounts are in
- ration
- (Bilgisayar) qty
- extent
I accept what you say to some extent.
- Söylediğini bir miktar kabul ediyorum.
- doorbell
- quantities
In the city, large quantities of garbage are being produced every day.
- Şehirde her gün büyük miktarlarda çöp üretiliyor.
Japan used to trade silk in large quantities.
- Japonya büyük miktarda ipek ticareti yapardı.
- content
Bananas are slightly radioactive due to their potassium content.
- Muzlar potasyum içeriğinden dolayı az miktarda radyoaktiftirler.
- (Kanun) bulk
- quantite
- yield
- redundance
- (Ticaret) measures
- stock
- measure
Harvard scientists have measured the amount of male hormone in the saliva of 58 single and married men with or without children.
- Harvard'ın bilim adamları, çocuk sahibi olan veya olmayan 58 bekâr ve evli erkek tükürüğündeki erkek hormon miktarını ölçtü.
- quantity, amount; extent
- quantitative
- sum
He realized a large sum by the sale of the plantation.
- O ekili alanın satışını büyük miktarda gerçekleştirdi.
How did you come by such a big sum of money?
- Böyle büyük bir miktarda parayı nasıl kazandın?
- dosage (of a medicine)
- quantity, amount, number
- supply
Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit.
- Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
- portion, part; group
- proportion
You get paid in proportion to the amount of the work you do.
- Yaptığınız işin miktarı ile orantılı olarak para alırsınız.
- quanta
- portion
- level
- (Kanun) consideration
- dose
- lot
There have been a lot of complaints from students about the amount of homework that Mr. Jackson gives.
- Bay Jackson'ın verdiği ödev miktarı ile ilgili öğrencilerden gelen birçok şikâyetler olmaktadır.
Tom taught Mary a lot of useful French.
- Tom Mary'ye çok miktarda faydalı Fransızca öğretti.
- bit
- {i} volume
The river carries a huge volume of water.
- Nehir çok büyük miktarda su taşır.
- smart
- bir defada alınan miktar
- batch
- miktar analizi
- (Kimya) quantitative analysis
- miktar indirimi
- (Ticaret) quantity discount
- miktar tayini
- quantitation
- miktar ölçümü
- quantification
- miktar belirtir
- a
- miktar belirtmek
- quantify
- miktar belirtmesi
- quantification
- miktar denkliği
- (Ticaret) quantity equation
- miktar doğrudur
- (Tıp) quantum rektum
- miktar farkı
- (Ticaret) quantity variance
- miktar fazlası
- (Ticaret) excess quantity
- miktar kotası
- (Ticaret) quantitative quota
- miktar kullanım
- (Bilgisayar) amount per use
- miktar kısıtlamalarının kaldırılması
- (Hukuk) elimination of quantitative restrictions
- miktar sapması
- (Ticaret) quantity variance
- miktar tüzüğü
- (Ticaret) quantity theory
- minimum miktar
- minimum content
- alınan miktar
- intake
- çok miktar
- muckle
- az miktar
- inch
- yeterli miktar
- enough
It's more than enough.
- Bu, yeterli miktardan daha fazla
Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
- Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
- (miktar) ölçmek
- quantify
- belirsiz bir miktar
- some
- epey büyük (bir miktar)
- goodly
- talep etmek (bir miktar para)
- assess
- temsili miktar
- (Tıp) aliquot
- toplam miktar
- absolute
- toplam miktar
- grandtotal
- toplam miktar
- (Bilgisayar) full amount
- toplam miktar
- (Bilgisayar) total amount
- toplam miktar
- totality
- az bir miktar
- cast
- az miktar
- suggestion
- az miktar
- drop
- bloke miktar
- blocked amount
- bloke miktar
- blocked sum
- ithalat miktar kısıtlamaları
- (Ticaret) quantitative import restrictions
- miktarlar
- amounts
He began buying gold in huge amounts.
- Çok büyük miktarlarda altın almaya başladı.
Men and women made huge amounts of money overnight.
- Erkekler ve kadınlar bir gecede büyük miktarlarda para yaptı.
- (hava) (askeri (mil) olarak) görüş, miktar (bulut); (bulut yüksekliği) tavan (bi
- (Askeri) (weather) visibility (in miles), amount (of clouds, in eighths), (height of cloud) top (in thousands of feet), (height of cloud) base (in thousands of feet)
- (verilen) en yüksek miktar
- (Konuşma Dili) top dollar
- akan miktar
- flow
- akan miktar
- outflow
- az miktar
- smallness
- az miktar
- mickle
- az miktar
- few
A few years ago, our room had little furniture in it.
- Birkaç yıl önce, bizim odanın içinde az miktarda mobilya vardı.
- az miktar
- tinge
- az miktar
- little
I gave him what little money I had.
- Sahip olduğum az miktarda parayı ona verdim.
I gave her what little money I had with me.
- Üzerimdeki az miktarda parayı ona verdim.
- az miktar
- trifle
- az miktar
- shade
- az miktar
- suspicion
- az miktar
- twopence
- az miktar
- fewness
- az miktar
- dribblet
- az miktar
- driblet
- az miktar
- modicum
- azıcık miktar
- spot
- azıcık miktar
- sprinkling
- azıcık miktar
- soupcon
- azıcık miktar
- denier
- azıcık miktar
- sprinkle
- belirsiz miktar
- indefinite quantity
- belirsiz miktar
- unknown quantity
- bir miktar
- somewhat
- bir miktar
- a number of
The councilor tabled a number of controversial motions.
- Meclis üyesi bir miktar tartışmalı önerge sundu.
Tom's computer crashed and he lost a number of important documents.
- Tom'un bilgisayarı çöktü ve o bir miktar önemli belgeleri kaybetti.
- bir miktar
- some, a little
- bir miktar para
- a sum of money
- bir penilik miktar
- pennyworth
- bol miktar
- slathers
- büyük miktar
- muckle
- büyük miktar
- slue
- büyük miktar
- raft
- büyük miktar
- immensity
- cari standart miktar
- (Ticaret) standard run quantity
- depolama ve taşıma sırasında ziyan olan miktar
- outage
- dolduracak miktar
- fill
- ek miktar
- plussage
- ek miktar
- plusage
- eksik miktar
- less
- en az miktar
- least
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en yüksek miktar
- superlative
- epey (bir miktar)
- quite a/an
- epeyce miktar
- a fair sum
- eser miktar
- trace amount
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fincan dolusu miktar
- cupful
- fiziksel miktar
- (Ticaret) physical quantity
- gerekli miktar
- deficient amount
- gerekli miktar
- (Gıda) quantum satis
- gerekli miktar
- required quantity
- iki misli miktar
- twice the sum
- istenen toplam miktar
- (Bilgisayar) total requested
- kesin miktar
- definite quantity
- küçük bir miktar
- element
- küçük miktar
- mickle
- kırpılan miktar
- clip
- nicelik ya da miktar
- quantum
- nominal miktar
- nominal amount
- oldukça büyük miktar
- an awful lot
- oransız miktar
- irrational
- orantılı miktar
- proportional
- ortalama miktar
- average amount
- pozitif miktar
- plus
- programın gerçekleştirilmesi için ayrılan miktar
- (Hukuk) amounts devoted to carrying out the programme
- sonsuz küçük miktar
- infinitesimal quantity
- sınırlı miktar
- limited amount
- sınırlı miktar
- (Çevre) limited quantity
- tadımlık miktar
- taste
- taşan miktar
- outflow
- taşan miktar
- overspill
- toplu miktar
- parcel
- yeterli miktar
- sufficiency
- yeterli miktar para
- a sufficiency of money
- yüz katına çıkarılmış miktar
- centuplicate
- zimmete geçirilen miktar
- defalcation
- çekilen miktar
- sniff
- çok az miktar
- atom
- çok az miktar
- pittance
- çok fazla miktar
- superabundance
- çok fazla miktar
- oodles
- çok miktar
- slue
- çok miktar
- load
- çok miktar
- slathers
- çok miktar
- slew
- çıkarılan miktar
- deduction
- önemli miktar
- size
- önemsiz miktar
- negligible quantity