تعريف mi̇ras في التركية الإنجليزية القاموس.
- miras
- inheritance
Tom only found out after his mother's death that she had gambled away his inheritance.
- Tom annesinin ölümünden sonra, ona kalacak mirası annesinin kumarda yiyip bitirdiğini öğrendi.
My father left me a large inheritance.
- Babam bana büyük bir miras bıraktı.
- miras
- heritage
We have a rich historical heritage.
- Zengin bir tarihsel mirasımız var.
A cultural heritage is handed down to posterity.
- Kültürel miras gelecek nesillere aktarılır.
- miras
- legacy
Near the end of his life, he started to worry a lot about what his legacy would be.
- Hayatının sonlarına yakın, mirasının ne olacağı hakkında çok endişelenmeye başladı.
This isn't about money or power. This is about my legacy.
- Bu, para ya da güç hakkında değil. Bu mirasım hakkında.
- miras olarak almak
- inherit
Teacher, what shall I do to inherit eternal life?
- Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras olarak almak için ne yapayım?
- miras
- bequest
- miras
- inherited
My sixty-year-old aunt inherited the huge estate.
- Altmış yaşındaki teyzem büyük miras aldı.
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
- miras
- estate
Tom wishes for his son to inherit his estate.
- Tom oğlunun onun gayrimenkulunu miras olarak almasını diliyor.
My sixty-year-old aunt inherited the huge estate.
- Altmış yaşındaki teyzem büyük miras aldı.
- miras
- (Latin) hereditas
- miras
- (Kanun) haereditas
- miras
- patrimony
- miras
- (Kanun) succession
- miras
- heirdom
- miras
- heirship
- miras
- inheritance, heritage, patrimony, legacy, bequest
- miras
- (Hukuk) inheritance, heritage
- miras almak
- (deyim) come in for
- miras almak
- (deyim) come into
- miras almak
- inherit
- miras atraksiyonu
- heritage attraction
- miras bırakma
- (Ticaret) devise
- miras hukuku
- (Kanun) law of inheritance
- miras hukuku
- (Kanun) inheritance law
- miras kalan
- inherited
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
Dan didn't want to be taxed on the land he inherited from his mother.
- Dan annesinden miras kalan arazi üzerinde vergilendirilmek istemiyordu.
- miras kalmak
- pass to
- miras olarak almak
- come into
- miras olarak kalan
- (Kanun) hereditary
- miras yoluyla devralmak
- (Ticaret) inherit
- miras bırakma
- bequeathing
- miras yedi
- seven heritage
- miras avcısı
- (Kanun) captator
- miras beklemek
- wait for a dead man's shoes
- miras beklentisi olan kimse
- expectant
- miras bırakan kimse
- legator
- miras bırakan kişi
- legator
- miras bırakanların mülkü
- decedent's estates
- miras bırakmak
- hand down
- miras bırakmak
- leave a legacy
- miras bırakmak
- to leave (someone) an inheritance; to bequeath (something) to (someone)
- miras bırakmak
- to bequeath
- miras bırakmak
- portion
- miras bırakmak
- (Dilbilim) cut up for
- miras bırakmak
- bequeath
- miras bırakmak
- legate
- miras bırakmamak
- cut smb. off with a shilling
- miras bırakılabilirlik
- inheritability
- miras bırakılmış
- legated
- miras denizi
- (Hukuk) patrimonial sea
- miras hakkının devri
- sale of decedents' estates
- miras hissedarı
- parcener
- miras hissesi
- portion
- miras hissesi
- (Kanun) share in the inheritance
- miras hukuku
- law of succession
- miras hukuku kuralları
- (Kanun) canons of inheritance
- miras hukuku kuralları
- (Kanun) canons of descent
- miras ilmi
- science of islamic inheritance
- miras kalabilir
- inheritable
- miras kalabilirlik
- inheritability
- miras kalan kimse
- (Kanun) legatee
- miras kalan mimse
- legatee
- miras kalan varlık
- hereditament
- miras kalan şey
- remainder
- miras kalma
- descent
- miras kalmak
- to inherit, to pass to
- miras kalmak
- for an inheritance to be left to (someone)
- miras kalmak
- descend
- miras kalmış olan
- patrimonial
- miras konusu olabilen eşyalar
- (Kanun) caduca
- miras konusu olabilen şeyler
- (Kanun) hereditament
- miras koşullarından kurtarmak
- disentail
- miras mukavelesi
- (Kanun) testamentary pact
- miras mukavelesi
- (Kanun) testamentary contract
- miras olarak almak
- to inherit, to come into sth
- miras olarak bırakılamaz
- nonheritable
- miras olarak bırakılamaz
- noninheritable
- miras olarak kalamaz
- noninheritable
- miras olarak kalamaz
- nonheritable
- miras olarak kalan
- inheritable
- miras olarak kalma ile ilgili
- reversionary
- miras ortaklığı
- community of heirs
- miras paylaşımı
- (Kanun) portion of the inheritance
- miras payı
- distributive share
- miras sözleşmeleri
- contracts to make wills
- miras sözleşmeleri
- contracts for make wills
- miras sözleşmesi
- (Kanun) inheritance contract
- miras vergisi
- (Kanun) succession duty
- miras yemek
- 1. to receive a large inheritance. 2. to squander one's inheritance
- miras yoluyla
- by inheritance
- miras yoluyla geçebilen
- (Kanun) heritable
- miras yoluyla intikal eden gayrimenkuller
- (Hukuk) entail
- miras yoluyla intikal etmeyen
- nonhereditary
- miras şirketinin açılması
- (Kanun) opening of succession
- babadan kalma miras
- patrimony
- (miras) konmak
- come into
- şartlı tasarruf (miras)
- tail
- miras
- deceased's estate
- baba soylu miras
- patrilinearity
- baba soylu miras
- patrilineal descent
- devlete miras kalmak
- escheat
- ekolojik miras
- (Biyoloji) ecological succession
- kendisine miras kalan şahıs
- (Kanun) heir
- miras
- iegacy
- yasa koruma açısından hassas; miras ve kazanç beyanı; Lincoln Laboratuvarları De
- (Askeri) law enforcement sensitive; leave and earnings statement; Lincoln Laboratories Experimental Satellite