The damage that he did to his car was to the tune of two grand.
I can't remember the melody of that song.
- Şarkının melodisini hatırlayamıyorum.
I often heard him playing the melody on the trumpet.
- Ben sık sık onun trompette melodi çaldığını duydum.
Tom played a Spanish folk tune on his English horn at a Chinese restaurant in France.
- Tom, Fransa'da bir Çin lokantasında İngiliz borusu ile İspanyol halk melodisi çaldı.
All Tom wanted was for Mary to play a couple of tunes on her ukulele.
- Tom'un bütün istediği Mary'nin ukelede bir çift melodi çalmasıydı.
I could hear the sound of Tom's voice coming from the next room.
- Tom'un bitişik odadan gelen melodisinin sesini duyabiliyordum.
What is your favorite sound?
- En sevdiğin melodi nedir?
I only heard three chimes.
- Ben sadece üç melodi duydum.