O dün gece onu karşılamak için söz verdi.
- She promised to meet him last night.
Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.
- Rain or shine, I will come to meet you at the station.
Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
- I look forward to meeting you again soon.
Görüşmek istediğim Tom'dur.
- Tom is the one I want to meet.
Seninle burada karşılaşmak ne şans.
- How lucky to meet you here.
Sanki onun benimle karşılaşmaktan çekindiğini hissettim.
- I felt as if he shrank from meeting me.
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
- It was awesome to meet you in real life!
Bir gün gerçekten başka bir Esperantist ile tanışmak istiyorum.
- I really would like to meet another Esperantist some day...
O seninle tanışmak istiyor.
- He wants to meet you.
Atletik yarışma gelecek haftaya kadar ertelendi.
- The athletic meet was put off until next week.
Atletizm yarışması 15 Ekim'de düzenlendi.
- The athletic meet took place on October 15.
Bir toplantı yapmak üzereyiz.
- We're about to have a meeting.
Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
- I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
Beni istasyonda karşılamayı unutma.
- Do not forget to meet me at the station.
Her zamanki saatte seni karşılayacağım.
- I'll meet you at the usual time.
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- I had a chance to meet him in Paris.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Sana rastlamak ne güzel. Ben bir karıncayiyenim.
- Pleased to meet you. I am an anteater.
Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
- It's rare to meet nice people like you.
O dün gece onu karşılamak için söz verdi.
- She promised to meet him last night.
Biz şirketimizin atletizm karşılamasına katıldık.
- We participated in the athletic meet of our company.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Atletik karşılaşma yağmur dolayısıyla ertelenmişti.
- The athletic meet was postponed due to rain.
Ben, atletizm karşılaşmalarına katıldım.
- I took part in the athletic meeting.
Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
- In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
Yarın burada bir toplantı yapacağız.
- We are going to have a meeting here tomorrow.
Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
- Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
Seninle görüşmeye can atıyorum.
- I've been looking forward to meeting you.
Beni tanıyormuş gibi davranıyorsun; bu bizim ilk görüşmemiz!
- You're acting like you know me; this is the first time we're meeting!
Miting gerçekten iyi gitti.
- The meeting went really well.
Tom gelinceye kadar mitinge başlamayacağız.
- We won't start the meeting until Tom comes.
Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim.
- Never did I dream of meeting you here.
Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
- Tom's meeting with his boss was very tense.
Tom'a derhal onunla görüşmek istediğimi söyle.
- Tell Tom I'd like to meet with him immediately.
Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.
- I don't wish to meet with him again.
Annen sana bir şey öğretmedi mi? Korkunç biriyle karşılaştığında cüzdanını koru ve kıçını!
- Didn't your mother teach you anything? When you meet with scary people always protect your wallet and your arsehole!
Öneriniz önemli dirençle karşılaşacaktır.
- Your proposal will meet with significant resistance.
A building must serve the needs and purposes of the people who use it. If the building does this, then the architect has met the objective.
Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.
- I went there for the purpose of meeting him.
Şirketimizin ilk önceliği, müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.
- Our company's first priority is meeting our customers' needs.
Boston'a hiç gitmediysen Tom'la tanışamazdın.
- If you had never gone to Boston, you wouldn't have met Tom.
Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
- I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
Kıt kanaat geçinmek için Tom eskisinden daha çok çalışmak zorunda.
- Tom has to work harder than he used to to make ends meet.
Kıt kanaat geçinmek için çok çalıştık.
- We worked hard to make ends meet.
O, atletizm karşılaşmasına katıldı.
- He took part in the athletic meeting.
Karşılaşmamız oldukça raslantıydı.
- Our meeting was quite accidental.
OK, let's arrange a meet with Tyler and ask him.
And therewythall they spurred their horsys, and mette togydirs so harde that Sir Epynogrys smote downe Sir Dynadan.
Shall we meet at 8 p.m in our favorite chatroom?.
I met with them several times.
The right wing of the car met the column in the garage, leaving a dent.
The forest meets the sea along this part of the coast.
pleased to meet you.
Would you meet her?.
England and Holland will meet in the final.
The company agrees to meet the cost of any repairs.
The two streets meet at a crossroad half a mile away.
Fancy meeting you here!.
He didn't die for a half-hour after that; nor did he speak again—aloud; but just a few seconds before he went to meet his Maker, his lips moved in a faint whisper.
ergative The proposal met with stiff opposition.
The proposal met with stiff opposition.
His face met with a punch harder that a punch should be.
The baseboard met with the chimney stones very crudely.
We had our meet-up in the local library, because of its central location.
Everyone's working extremely hard to meet the deadline.
Everyone's working extremely hard to meet the deadline.
Although most of the poor and displaced in Khartoum struggle to make ends meet, a very small number not only find work, but form small co-operatives.
They came together in a chance meeting on the way home from work.
We need to have a meeting about that soon.
Earthquakes occur at the meeting of tectonic plates.
What has the meeting decided.
There are four trash cans in the school: one for paper, one for plastic, and two more for glass and metal.
- Okulda dört çöp kutusu vardır: kağıt için bir, plastik için bir ve cam ve metal için iki tane daha.
A mirror can be made out of metal or glass.
- Bir ayna metaldan ya da camdan yapılabilir.
There are four trash cans in the school: one for paper, one for plastic, and two more for glass and metal.
- Okulda dört çöp kutusu vardır: kağıt için bir, plastik için bir ve cam ve metal için iki tane daha.
An icebreaker can carve a channel in the ice fifteen meters wide.
- Bir buzkıran, buzda on beş metre genişliğinde bir kanal açabilir.
The drug ice can fetch an estimated $1 million per kilogram on the streets.
- Metamfetaminin kilosu sokaklarda tahmini bir milyon dolardan gidebiliyor.
Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar narin ve güzeldir ki şiirler ve metaforlar olmadan onlar hakkında konuşamazsın.
... meet this criteria. ...
... spending. And that's why independent studies looking at this said the only way to meet ...